27 Kasım 2011 Pazar

LFC-Man City (maç sonu)


12 maçta 42 gol atıp 12 gol yiyen ve yalnızca 1 beraberliği bulunan bir takımı ağırlamak zor iş. Misafirperver Liverpool ilk 30 dakika konuğu Man City'ye top kullanma özgürlüğünü fazlasıyla verdi. Aslında bu ikinci yarı rakipten daha dinç kalmak için uygulanan bir tuzaktı. Kadroda Carroll'ın olmadığı maçlar Liverpool'un zaten kontra-atak oynayacağını biliyorsunuz. Bu kez de öyle oldu. İlk yarı Suarez yalnız kalmasa belki daha farklı olabilirdi maç. Kompany'nin sonuna kadar hak ettiği bir gol ve Lescott'ın beklenmedik hatası...


Aslında 1-0'dan sonra tamamen Liverpool'un istediği oldu. Topa tamamen hakim, ne yaptığını bilen, takım savunmasını aksatmayan bir Liverpool. Silva'nın Reina'yı çalımlayıp kaleye yuvarladığı topta kale çizgisinde 3 Liverpoollunun olması takım savunmasının önemini bir parça da olsa anlatıyor.


Liverpool için görünen en büyük sorun bitiricilik. Takım bir şekilde orta sahanın üstünlüğünü ele geçiriyor, kanat organizasyonlarına bekleri dahil ediyor, ortalar, şutlar havada uçuşuyor yalnız takım bir türlü golü bulamıyor. Suarez'in geldikten sonra bitiriciliğinin körelmesi, Kuyt'ün ve Downing'in kaleyi gördüklerinde kazmaya dönüşmesi uzun süredir dikkatimi çekiyor. Carroll'dan henüz bahsetmedim bile. Takıma son vuruş becerisi kazandıracak en büyük tecrübe Liverpool'un yedek kulübesinde oturuyor. O yüzden gelecek sezon bu sorunun aşılacağına eminim.


90+da Carroll'ın kafa vuruşunda adeta uzadığından önce de Joe Hart maçın adamı olmayı hak etmişti. Ama bizim için özel bir performans sergileyen Lucas'ı bugün anmadan geçemeyeceğim. %92,2 pas isabeti, 7/7 top kapma, 13/16 ikili mücadele (%81) ve 4/4 hava topu mücadelesinden başarıyla çıktı. Liverpool'un en iyi ismiydi.


İki formda Manchester ekibine karşı Anfield'da alınan 2 puan kağıt üzerinde harika görünebilir. Ama maçları incelediğimizde iki takımı da elinden kaçıran bir Liverpool gördük. Ben alınan 2 puan değil kaybedilen 4 puan olarak yazdım bunları. Ayrıca fotoğraf Gary Speed ve Luca Jones için yapılan saygı duruşundan.

25 Kasım 2011 Cuma

LFC-Man City (maç öncesi)


Premier Lig'in en pahalı ve en kaliteli kadrosuna sahip olan Man City... Hiç şüphesiz hak ettikleri yerdeler. En başarısız sonucu 2-2 olan bir takımdan bahsediyoruz. Lider bu hafta namağlup unvanıyla Liverpool'a konuk oluyor. Liverpool'da keyifler yerinde, Chelsea maçı kazanılmış. City'de kafalar karışık, herkesin aklı Napoli'de kalmış. CL'den elenmenin eşiğinde olan Citizenler ligde sakata gelmek istemiyor.


Liverpool son 6 maçta 3G 3B almış, Man City 6G. Man City karşılıklı son 12 PL maçında Liverpool'u 1 kez yenebilmiş ve son 8 Anfield ziyaretinde sadece 2 beraberlikleri var. Son olarak Andy Carroll 5 PL maçında City'ye tam 4 gol atmış.


Man City Liverpool'a tam kadro geliyor. Ev sahibinde ise Gerrard kesin olarak oynamayacak, Carragher'ın da oynaması beklenmiyor. Stoperde Agger-Skrtel ikilisinin oynadığı 3 maçta Liverpool sadece 1 gol yemiş ve hiç yenilmemiş. Bellamy'nin eski takımına karşı ilk 11'de yer alması bekleniyor.


Anfield'daki son Manchester City maçı 3-0 Liverpool'un üstünlüğüyle bitmişti. O maç Carroll'ın 2 gol attığı maç olarak aklımda yer edinmiştir.


Pazar 18.00 LigTV3

23 Kasım 2011 Çarşamba

Ama City?



Citizenler sezon başında hedefi ligde ilk 3'e girmek ve ŞL'de birkaç tur atlamak olarak koymuştu. Birincisini gerçekleştirmek üzereler ve hatta görünen o ki sezon sonu şampiyon bile olabilirler. Ama Bayern maçıyla beraber ŞL defteri büyük ihtimal City için kapanacak. Napoli'nin son maçta grubun sonuncusu 0 puanlı Villarreal'e kaybetmesi mucizelere kalmış ve City'nin üst tur şansı da.


Sezon öncesi Manchester City'nin kadro kalitesi herkesçe biliniyordu. Ama yine herkesin dilinde aynı şey vardı: takımdaki çoğu oyuncu PL şampiyonluğu yolundan geçmemişti. İlla ki sezonun bir döneminde tökezleyeceklerdi. Bu yoldan defalarca kez geçmiş olan Ferguson'a göre şansları daha azdı. Evet sezon başında Man City'ye biçilen rol böyleydi ama Old Trafford'daki 6-1'lik maç sonunda City tüm karşı görüşleri ezip geçti.


City'nin tökezlemesini pusuda bekleyen grup Napoli mağlubiyetiyle tekrar ortaya çıktı. Mancini ŞL için umutların tükenmediğini ve sonucun lig motivasyonunu etkilemeyeceğini söyledi. Mancini ne kadar kendinden emin olursa olsun bu sonucun takımın motivasyonunu etkilemesini istiyorum açıkçası. Ne de olsa bu pazar Anfield'da konuğumuz olacaklar.

20 Kasım 2011 Pazar

Geri dönüş


Öncelikle merhaba. Bloga dönmek, özellikle böyle bir maç sonunda dönmek benim için heyecan verici oldu.

Liverpool'un ilk 11'i açıklandığında aslında maçın hareketli geçeceği belliydi. Yıllardır öne sürülen Chelsea'nin yaşlandığı ve artık eski hızlı oyunundan uzak olduğu tezine Dalglish'in iyi çalıştığı anlaşılıyordu. İsimlerden ziyade aslında Dalglish'in kendi tabularını yıkması açısından da ilk 11 oldukça önemliydi. Yıkıcı özelliği ve büyük maç tecrübesi yüksek olan Bellamy, Premier Lig'de 15 şut çekip bunlardan yalnızca 1'inin kaleyi bulabildiği Downing'den formayı kapmıştı. Bu, aynı zamanda Downing'in ilk 11 başlamadığı ilk PL maçıydı.

İlk yarı Liverpool'un kontrolünde geçti. Hücumda ve savunmada fazlasıyla koordineli bir takım görüntüsü vardı. Açıkçası ben uzun süredir Liverpool'u bu kadar tutkulu ve kusursuz görmemiştim. Rakibin yavaşlayan ayaklarının da etkisiyle Liverpool ilk yarıda istediği tempoyu ortaya koydu. Belki 1 gol atılması hayal kırıklığı olabilir ama oyun olarak 1 golden çok daha fazlası vardı. İlk golü ise uzun süre unutamayacağım. Mikel'in akılalmaz hatası, Suarez'in Bellamy'yi düşünebilmesi ve NBA'in lokavt olduğu şu zamanlarda Bellamy'nin Steve Nash'i kıskandıracak derecede attığı ekstra pası. Maxi'ye golü atmak düştü elbet ama öncesi benim için harikaydı. İşte tam bu dakikalarda Chelsea'nin maçın devre arasında Maxi'ye transfer teklifi götüreceği söylentisi Twitter'a düştü bile.

Mikel-Sturridge değişikliğine ya da golün tam da Liverpool'un yorulduktan sonra arkaya yaslanmaya çalışıp da Chelsea'nin akın akın geldiği dakikalarda gelmesine şaşıran olmuş mudur sanmam. 1-1'den sonra iki takım da kontra-atak için pusmaya başladı. Yorulan Bellamy ve Maxi'nin yerine Downing ve Henderson'ın girmesi ibreyi kırmızı tarafa döndürdü aslında. Kontra-atağın kralıysa Adam ve Johnson'dan geldi. Chelsea'nin solundaki açığı gören Adam, Johnson'a harika bir pas attı. Johnson ise geçen seneden kalan sol bek tecrübesini ortaya koydu. Bu golünde geçen sene sol bek oynadığı maçların büyük etkisi var.

Liverpoollu futbolcuların bugün sol kollarına siyah bant takmalarının sebebi takımın 3. kalecisi Brad Jones'un lösemi hastası oğlu Luca Jones'un hayata gözlerini yummasıydı. Maç sonunda ise Charlie Adam ve Glen Johnson bu galibiyeti Brad Jones'a armağan etti. Futbol bu yüzden güzel...