26 Şubat 2012 Pazar

Kupa bizim!


Wembley'de bir maça çıkıyorsanız maçta favori olmadığını bilirsiniz. Baştan sona çekişmeli bir maç oldu. Ama kabul etmek lazım Cardiff City 90 dakika sonunda maçı hak eden taraftı. Önce Kenny Miller, hemen sonra Luis Suarez altın fırsatları tepince uzatma devrelerini izlemek de nasip oldu. Kuyt dengesiz bir vuruşla takımını öne geçirdiğinde dakikalar sonra bir topu çizgiden çıkaracağından haberdar değildi. Ama Turner'ın vuruşunu çıkaramadı.



Penaltı atışları oyuncuların teknik birikimi, yeteneği ya da tecrübesiyle alakalı değildir. Oyuncunun o anki mental durumu ve ruh haline bağlıdır. Liverpool'un bu sezon defalarca penaltı kaçırmasının da bugün ilk 2 penaltıyı kaçırmasının da altında bu sebep yatıyor. Ancak maç boyunca ayakta kalan ve Liverpool'a karşı müthiş bir direnç gösteren Cardiffli oyuncuların 3 penaltı kaçırması beni fazlasıyla şaşırttı. Ve Steven Gerrard'ın kuzeni Anthony Gerrard'ın kaçırdığı penaltı bize son derece dramatik anlar yaşattı. Penaltıyı kaçırdıktan sonra Anthony gözyaşlarına boğuldu. Önce Reina sonra Steven Gerrard onu teselli etti. Futbol sahalarında eşine az rastlanır görüntülerdendi.


Maç hakkında da ufak bilgiler verecek olursak Liverpool Downing dışında ideal bir kadro ile sahadaydı. Downing her ne kadar stadda maçın adamı seçilse de her zamanki kötü oyununu ortaya koydu. Suarez ise geldiğinden beri en kötü oyununu oynadı. Kendisini sahaya vermekte zorlanıyor. Umarım bir an önce kendisini toparlar.



Lig Kupası'nı en fazla kazanan takım olan Liverpool, 9 yıl sonra bu kupayı tekrar kazandı. Bu şampiyonluk Exeter City, Brighton & Hove Albion, Stoke City, Chelsea, Manchester City'yi eleyen Liverpool'un 8. şampiyonluğu oldu. Gerrard ise 6 yıl sonra bir gümüş kupayı kaldırmış oldu. En son 2006'da Federasyon Kupası'nı kazanmıştı.



23 Şubat 2012 Perşembe

İngilizler nereye koşuyor?


21. yüzyılda Şampiyonlar Ligi'nde İngiliz hegemonyasının başladığı zamanlar tam olarak İtalyanların güç kaybettiği ve bir süre sonra şike skandalıyla dibe vurduğu yıllara denk geliyor. Liverpool'un şampiyon olduğu 2005 yılı ve bu yılı takip eden 4 yıl boyunca İngilizler tam anlamıyla Şampiyonlar Ligi'ne damgasını vurdu. 5 yıl boyunca 12 yarı finalist, 6 finalist ve 2 şampiyon çıkaran İngilizler artık Şampiyonlar Ligi'nde "eski gücünde değil". 2009-10 sezonunda son olarak 2 takımını çeyrek finalde bırakan İngiltere, geçtiğimiz sezon ev sahipliği yaptıkları finale Manchester United'ı çıkarmayı başardılar. Ancak bu, kendi sahalarında İspanyolların şampiyonluğunu izlemelerine engel olamadı.


Geçtiğimiz iki sezonda gözle görülür bir düşüş yaşayan İngiliz ekipleri bu sezon tam manasıyla dibe vurdu. 4 takımdan Manchester ekipleri henüz gruplarda Avrupa Ligi biletini kesti. Gruplardan çıkan Arsenal ve Chelsea ise ilk maçlar sonunda çeyrek final şansını mucizelere bırakmış durumda.


Milli takımlar düzeyinde yıllardır başarıya aç olan İngilizlerin kulüpler düzeyindeki gidişatı da hiç iyi görünmüyor. Lig içi dengeleri korusalar da Kıta Avrupası'na söz geçirmek için daha fazlasına ihtiyaçları var. Bakalım bu yolun sonu nereye varacak?

9 Şubat 2012 Perşembe

Redknapp üzerine


Lise tarih derslerinden arta kalan bilgilerime göre olayların bir görünen sebebi, bir de asıl sebebi vardır. İşte Terry'nin kaptanlığı konusu Capello'nun gidişinin görünen sebebidir. Asıl sebebiyse İngilizlerin yıllardır süregelen "yerli menajer" sevdası. Sven-Göran Eriksson'un başını da yakan bu sevda, sayısız başarısına rağmen geldiği günden beri Capello'nun adeta kamburu olmuştu. Bu önyargıya rağmen 42 maçta 28 galibiyet alarak elde ettiği %66,7 galibiyet yüzdesi ile İngiltere milli takımı tarihinin en başarılı menajeri oldu.


Şimdi yazarlar, futbolcular birlik edip İngiliz menajerin gerekliliğinden dem vurmuş, Harry Redknapp'ı önermişler. Evet düşünün onlarca, yüzlerce, binlerce insan Capello'nun gidişine tepki göstermemiş, onun yerine menajer bulmaya çalışmışlar. Hikayenin bu kısmı bizim Hiddink'i yolladığımız dönemlere benziyor. Kimse başarısızlığın nedenlerini araştırmamış, herkes Hiddink'in yerine isim arayışlarına girmişti.


Harry Redknapp'ın Portsmouth-Southampton-Portsmouth-Tottenham dönemlerini mercek altına aldığımızda çalıştırdığı takımları yüzüstü bırakmasını normal karşılıyoruz. Bunun doğrultusunda İngiltere milli takım menajerliğine göz dikmiş olması gerekiyor. Ancak ben bu kez Redknapp'ın görevini yarım bırakmayacağı kanaatindeyim. Tottenham'ın vizyonunun genişlemesinde büyük pay sahibi olan Redknapp, başarılı olup olmayacağı belli olmayan bir takımı devralmayacaktır. Üstelik Euro 2012'ye birkaç ay kala. Zaten bugünkü açıklamasıyla da şu anki tek düşüncesinin Newcastle maçı olduğunu belirtti.


Federasyon 29 şubattaki Hollanda ile yapılacak olan dostluk maçında takımın başında U21 takımın menajeri Stuart Pearce'in olacağını duyurdu. Kim bilir mart ayında belki de Hiddink'i İngiltere'nin başında görebiliriz.

7 Şubat 2012 Salı

LFC-Tottenham


İlk önce şunu kavramak gerek: Tottenham bu sezon şampiyonluğa oynayan 3 takımdan biriydi. Önceki puan kayıpları Tottenham'ı tabii olarak şampiyonluktan uzaklaştırsa da şu anki durum ilk 3'teki yerinin sağlam olduğunu gösteriyor. Ayrıca Tottenham'ın Liverpool'a karşı son 3 maçta galibiyet aldığını da söylemeliyim. İşte böyle bir takımdan alınan 1 puan daha da değerli oluyor.


Maçın akışında iki takımın da gole yaklaştığı durumlar oldu ancak beraberliğin iki tarafı da üzmediği kanaatindeyim. İlk yarı Walker'ı etkisizleştiren Johnson, kendi kanadına gelen Bale'in ataklarını kesmekten de geri durmadı. Bale'in top sürdüğü ataklar genellikle Spearing ve Johnson arasındaki kademe boşluğundan geldi. Kanat savunmaları bu kadar etkiliyken Tottenham elbette sıkıştı kaldı. Ancak Liverpool'un bir golü her şeyi değiştirmeliydi. Liverpool da ataklardan boş dönünce ortaya tenis maçını andıran bir görüntü çıktı.


Johnson ve Gerrard takımı ayakta tutan isimlerdi. Fakat Adam için ayrı bir parantez açmak gerek. 2. yarı dominant bir oyun ortaya koydu. Paslarıyla kanat oyuncularını yönlendirdi. Bugün ortalar biraz daha başarılı olsaydı Charlie Adam daha çok göze batacaktı.


Genel bakışa göz attığımızda ise Liverpool'un Şampiyonlar Ligi biletinden uzaklaşması önümüzdeki iki maça bağlı. Tottenham ise bu maçla beraber 3.lüğü sağlamlaştırdı. Son olarak Liverpool 12. Anfield maçında 8. beraberliğini alarak otoriteleri şaşırtmadı.


Fotoğraf maç sırasında sahaya giren kediye ait.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Şubat girizgâhı


Adam'ın asistleri, Carroll'ın uzun zaman sonra iyi bir oyun ortaya koyması, Bellamy'nin her zamanki performansı... Daha da önemlisi bir alt sıra takımına karşı alınan 3 gollü galibiyet. Ocak ayını da bu maçla tamamladık. Toplam 8 maç sonunda (bu 8 maç sonunda Suarez de cezasını tamamlamış oldu) 4 galibiyet, 2 beraberlik ve 2 mağlubiyet aldık. Bu sürede Man City'yi Lig Kupası'ndan eleyerek finale yükseldik. Federasyon Kupası'nda ise Oldham ve Man Utd'ı eledik. Ocak transfer dönemini transfersiz kapattığımıza göre kalan 4 ayda eldeki malzemeyi nasıl verimli kullanabileceğimizi tartışabiliriz.


Kenny Dalglish'in 2. döneminin en başarılı transferi olan Steve Clarke önderliğinde takım savunmasında önemli aşama kateden Liverpool, şu an itibariyle ligin en az gol yiyen 2. takımı konumunda. Ancak Liverpool'u Şampiyonlar Ligi biletinden uzak tutan sebep gol atamamak. Futbolun temel amacı "gol" olmayınca küçük takımlara karşı bile olsa istemediğiniz sonuçlarla karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Üstelik transferler için milyonlar harcayan Liverpool'un en fazla verim aldığı transferin bedelsiz olarak takıma katılan Bellamy olması hem ironik hem epik. 35 milyonluk Carroll 28 maçta 5 gol atarken Bellamy'nin 24 maçta 9 gol atması transferde biraz daha seçici olmamız gerektiğini anlatıyor aslında. Son zamanlarda form durumu biraz daha iyileşse de Suarez'in yokluğunda Carroll'ın daha fazla katkı sağlaması gerekirdi. Artık Suarez döndü ve daha verimli bir partnere sahip. Umarım şubat ayı ile beraber bu ikili ihtiyaç duydukları enerjiyi takımın gençleri (!) Bellamy ve Gerrard'dan alır.


Kenny Dalglish'in bir taktik dehası olmadığını söyleyebilirsiniz. Oyuncu ve diziliş tercihlerini sabaha kadar tartışabiliriz. Ancak onun iyi bir mentor olduğu su götürmez bir gerçek. Oyuncularını motive eden, onları ruhsal gel-gitlerden kurtaran, rakiplere karşı nasıl mental reaksiyon göstereceklerini onlara gösteren bir akıl hocası Dalglish. Büyük takımlara karşı Liverpool'un başarılı performans göstermesinin perde arkasındaki sebebi budur. Küçük takımlara karşı kaybedilen puanlar ve Anfield'daki akılalmaz beraberlik serisinin de bu sezon olmasa bile gelecek sezon Dalglish'in gayretleriyle aşılacağından şüphem yok.


Geride kalan 23 haftada da gördük ki bu ligde 3-5 puanın hiçbir önemi yok. Stoke City, Sunderland, Everton gibi takımların sürprizlerine şahit olmaktayız. Birkaç maçta 8-10 gibi puan farklarının su gibi eriyip gittiğini yıllardır gördük, görmekteyiz. Üstelik önümüzdeki ilk 3 lig maçının Tottenham, Man United ve Arsenal'a karşı olduğunu düşününce Liverpool'un ligde birkaç sıra yükselmemesi için hiçbir sebep göremiyorum.