27 Nisan 2009 Pazartesi

Bayrak hoca ve istikrar

Alex Ferguson, aklımıza istikrar denilince gelen ilk isim. İkincisi ise bayrak adam. Çok lafını etmişizdir bir Gerrard ya da Giggs'in. Bayrak adam denilince bu tip isimler sıralanır ve bayrak adam özellikleri bir bir söylenir. Ama bayrak adamdan başka bir şeye daha ihtiyaç vardır istikrar için. O da bayrak hoca...

Ülkemizde hep süregelen bu tartışmalar hepimiz bu dünyayı terk eyledikten sonra da devam edecektir. Eminim ki Yılmaz Vural, çok çok ileride antrenörlük eğitimi verilen kuruluşlarda ders olarak okutulacaktır. Giray Bulak ve Hikmet Karaman'ın son üç sezon çalıştırdığı takımları en kısa sürede cevaplayanlara Anadolu turu yapılacaktır. Neyse konudan fazla uzaklaşmayalım. Ülkemizdeki maddi ve ruhi şartlar her ne kadar istikrarsızlığı zorlasa da bu tip toplumsal ve sportif sorunların oluşumunda bu insanların katkısı yadsınamaz. Sonuçta bu insanlar bir yerde bayrak hoca olmayı hiçbir zaman istememişlerdir eminim. Yani tutup Giray hocanın bu sene sonunda "Konya'da kalmak istiyorum" diyeceğini hiç sanmıyorum. Tam tersi "Sene bitse de başka şehre gitsek artık" diyeceğini sanıyorum.

Sözü uzatmadan Ersun Yanal'a getirelim. Ersun hocanın yıllardır bir şeyler çabaladığı ortada. Hatta bu sezon da kendisinin çabalarını da katarsak Trabzon'un gururlu bir yükselişi vardı. Sonraları her ne kadar formdan düşse de toplama bir takımın ilk sene yapabileceklerinden çok fazlasını yaptı Trabzon.

Ancak benim şahsi kanaatim Ersun hocayı istifa noktasına getiren şartlar, ülkemizin başkan ve taraftarlarının klasik söylemlerinden ve tabii ki birkaç mağlubiyetten çok daha fazlası. Her şehirde bunlar olur. Artık bunlara katlanmış ve 29 hafta atlatmış bir hocanın bu tip deli saçması hareketleri dikkate alması gerçekten doğru bir davranış değil. Bence Ersun hocayı bu noktaya getiren en büyük sebep kendi iç dünyasındaki bazı hesaplaşmalar. Ersun hoca Trabzon'u en az bir, en fazla iki sezon götürmek istiyordu. Ancak bir bayrak hoca olma fikri aklından geçmiş olsaydı bu takım seneye yalnızca 3-4 nokta transferle daha güçlü ve daha tecrübeli bir hale gelecekti. Malumunuz bu seneki başarısızlığın (?) temel sebebi tecrübesizlik. Çünkü ne Ersun hoca ne de futbolcular şampiyonluğa hazırdı. Hepsi aslında 3-5 arası bir sıralamayı kabullenmişti bile.

Neyse sözün özü Ersun hocayı istifaya götüren sebep içinde bulunduğu şartlardan ziyade kendisinde bayrak hoca isteğinin olmamasıdır.

Fierce rivalry


Sporun tarihi boyunca derbiler ve rekabetler hep önemli olmuştur. Türkiye'nin futbol tarihinde FB-GS-BJK rekabeti olmasaydı kimbilir ne kadar acı olurdu ligimiz. (Şu an da çok iyi sayılmaz aslında) Neredeyse her sporda da vardır böyle rekabetler. Ecnebiler buna "fierce rivalry" demişler. Tam karşılığı yok gibi aslında. "Hararetli rekabet" gibi bir şey oluyor direk çevirince. Biz buna en iyisi "ezeli rekabet" diyelim.

Araştırmak gerek tabi diğer sporları ama NBA'de de derbiler (yerel derbi olmuyor bunlar) bir başka olur. Eskilerden gelen Boston-Lakers efsanesi vardır mesela. 2-3 sene öncesine kadar bu takımlar konferanslarında play-off'a dahi giremezlerken bile maçları çok farklı olurdu.

Şimdilik sadece NBA'deki rekabetlere değinip geçmek istiyorum zira diğer sporları da bahse dahil ettiğimizde sıkıcı ve uzun bir yazı olacak.

MJ zamanından gelen Chicago-Detroit ve Chicago-New York rekabetleri vardır. Gerçi artık bu gibi maçlar pek zevkli gelmiyor. Takımların elinde bir Jordan yok tabi.

Detroit takımının ise Cleveland ile de bir rekabeti vardır. Doğu konferansının Central grubunda yer alan bu iki takımın rekabeti aslında LeBron James'in NBA'e adımını atmasıyla başladı. Central grubunu süpüren Detroit, karşısında rakip istemiyordu. Onların o zamanki rakipleri San Antonio idi. 4-5 sene art arda konferans finaline çıktılar. Bir defa Lakers bir defa Spurs'ü finallerde yenerek şampiyon bile oldular. Sonrasında Doğu'da bir ışık belirdi aşağılardan. Sonra play-off'larda kendisine yer buldu. Birkaç seneye kadar Detroit'le baş edecek bir takım haline geldi Cavaliers. Bundan 3 sene önce ucu ucuna kaçırmıştı elinden. Rasheed Wallace "Beş kişiye karşı bir adamın hiç şansı yok demişti." Belki de o zamanlar başladı bu rekabet. 2 sene önce ise o "bir adam" beş kişiyi tek başına mağlup edip finallere adını yazdırmıştı.

O günden önceleri de bir arkadaşım fanatik Detroitli idi. Oyuncular sahada biz de okulda savaşırdık işte. Bir takım bu kadar kısa sürede bu kadar mı ezik duruma düşer? Bunu bilmek zor değilmiş bunu gördük.

Ben de her Cavsli gibi Detroit karşısındaki 4-0'lık ezici farka sevindim aynı bir Liverpoollunun herhangi bir Everton galibiyetine sevindiği gibi.

26 Nisan 2009 Pazar

Aliağa için hızlı hücum şansı...


Tatil sebebiyle bir süredir piyasada yoktum. Olanların takibi biraz zor da olsa bir şekilde becerdim. Liverpool'un haklı galibiyeti, Manu'nun geri dönüşü, Orlando'nun geriye düşmesi gibi olaylara sadece seyirci kaldım. Ancak asıl beklediğim maç bugündü. Aliağa Petkim-Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi... Selçuk kazansa matematiksel olarak kalmayı garantiliyordu. (Ben hala ligde kalacağına inanıyorum)

İlginçtir, Aliağa bundan 15 hafta önce lig 5.si olarak geldiği Konya'dan mağlubiyetle ayrılmış ve 15 maçın -Casa Ted maçı hariç- tümünde yenilmişti. Bu kadar maddi ve manevi desteğe rağmen yerlerde sürünmesi birçok çevreden tepki almıştı. Hatta ligden düşme adaylarının başında geliyorlardı. Bu maçla beraber ligde kalma ümitlerini artırdılar. Fikstür olarak Kepez ve Selçuk'tan daha iyi değiller. Ama kalma ihtimalleri mevcut.

Bu kadar Aliağa muhabbeti yeter şimdi Selçuk hakkında konuşalım. Malunuz geçen hafta tarihi yenilgiye şahit olmuştuk. İç sahada ilk defa ilk yarıyı geride kapatmamız da zaten tarihi farkın sinyallerini veriyordu. Bu hafta Ekene takıma geri döndü ancak takımda hala oturmamış şeyler olduğunu gördük. Leroy geçen üç haftada herkesi büyülerken bu hafta 8 sayıda kaldı. Sayı bir yana ribaundlarda da etkisiz kaldı. Takımın ikinci yıldızı Alex Dunn ise 10-7'lik bir performansla bizleri bir kez daha hayal kırıklığına uğrattı.

Şimdi kalan iki maçtan (TT ve Daçka) birini kazanırsak ligde kesin kalıyoruz. Bu haftaki TT maçına da katılacağız. Selçuk'umuz bizi iki defa sevindirsin artık.

22 Nisan 2009 Çarşamba

Houston, sorun var!

(4x4)^2 oldu şimdi. Malumunuz son 1 hafta içerisinde (iki adet salı günü) 2 defa 4-4'lük skorla ayrıldık sahadan. Hani futbol dersi falan ama önce ECC'den havlu atmak sonra EPL'yi büyük ölçüde kaybetmek hoş olmadı. Belki hücum hattı bu iki maçta en iyi maçını oynadı ama defans hattı ve sanayici abimiz Reina iki maça damgalarını vurdular.

Arbeloa'nın top kayıpları, Agger'in asisti, Reina'nın şanssızlığı... Arsenal maçı da böyle geçti. 8-9 eksikle Anfield'a gelen Arsenal'in eline verip yollayacağımızı düşünürken bu puan kaybı çok kötü oldu açıkçası.

Arshavin hakkında söyleyecek sözüm çoktu ama bunları sınırlayım. Ben ilk Zenit'te oynarken, sonra Rusya milli takımında patlama yaptığında, Arsenal'e geldiğinde ve Arsenal'deki ilk maçları yaptığında hep Arshavin'in aleyhinde konuşmuştum. Bu laflarımı geri alacak değilim. Arshavin'in iyi bir futbolcu olduğunu hala düşünmüyorum. İster 4 atsın ister 5. Yani dün oluşan bir nefret değil bu. Neyse bu kadar saydığımız yeter.

Bu geceden bize kalan sadece geriye düştüğümüzde (3 kere oldu) maçı çevirmek için yeterli konsantrasyona sahip olduğumuzu öğrenmek oldu. Olsun EPL başka bahara demek acı geliyor ama öyle olacak. Sonuçta "yensen de yenilsen de..." diyorum

18 Nisan 2009 Cumartesi

Sürpriz...


Chicago, ilk maçta doğu 2.si Boston Celtics'i deplasmanda 105-103 mağlup etti. Umarım bu serinin galibi Chicago olur. Boston'ın saha avantajını da bitirmişler zaten.

Umudumu kaybettim, hükümsüzdür...

Cuma günkü Fenerbahçe Ülker maçı hakkında yazmam gereken yazı için beklediğim ilham bir türlü gelmedi. Hala da gelmiş değil. Yediğimiz 44 fark uzun süre bizi tok tutar zaten. Neyse artık sağlık olsun.

15 Nisan 2009 Çarşamba

Dünya derbisi

Pazar günü gördük dünya derbisini (!) Ama dünkü maç bir İngiliz derbisi yahut bir Şampiyonlar Ligi mücadelesinden ziyade son yılların en büyük "futbol dersi" idi. Bu "ders" konusunda taraf ayırmaya gerek yok. İki takım da hem maçın isminin hem de skorun hakkını verdiler. Öncelikle bu iki takıma şükran dileklerimizi iletelim.


4-4'lük skor bile maçın öyle değme maçlardan olmadığını belli ediyor. Maç içerisinde olan geri dönüşler, taktiksel hamleler, bir satranç müsabakası gibi piyonlarla değişen skorlar... İşte futbol olan buydu. Geçtiğimiz günlerdeki bir maçta (isim vermeyim de belli olmasın) futbolun isminden çok gecenin sonundaki boks maçı konuşulmuştu. Sanırım 3 gün içerisinde bu iki maçı görmek kalbimize acayip duygular yaşatıyor.

Maç hakkında yapacağım her yorumun daha önce başkaları tarafından yapıldığını biliyorum. Sonuçta aklımızdan ortak olarak geçen şeyler bloglarda ayrı ayrı yazıyor.


O yüzden maç değil de maçtan sonraki durumu konuşalım. Artık Liverpool ECC'de mücadele etmiyor ve mücadele ettiği kulvar sayısı teke inmiş durumda. Bu takımı mutlaka psikolojik ve fiziksel olarak olumlu etkileyecektir. ECC'den elenmenin kendilerini mental anlamda çok etkileyeceğini sanmıyorum. Önlerinde koskoca bir EPL var ve şampiyonluk şansı hala sürüyor. Rakip Man Utd'ın ise yarıştığı kulvar sayısı 3: FA Cup, ECC ve EPL. FA Cup finali haftaya Everton ile. Bu kupanın onlar için pek önemi yok ama eğer ECC'de Porto ve yarı finaldeki rakibi eleyip finale yükselirlerse EPL'yi pek de önemseyeceklerini sanmıyorum. O yüzden bundan sonra ECC'de Manchester'ın tur atlaması Liverpool'un işine yarayacaktır. Liverpool da bunu iyi kullanabilirse neden olmasın?

13 Nisan 2009 Pazartesi

Rafa: Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok


Teknik direktör Rafael Benitez bugün yaptığı basın toplantısında yarınki maç hakkında konuşmuş. (Klişe bir cümle oldu. Adam tutup da 3 hafta sonraki EPL maçını konuşacak değil ya...) Biz de hemen Liverpoolfc.tv'den okuyup çevirdik. Buyrun satırbaşları:

  • Şu an kaybedecek bir şeyimiz yok. Onlar kazanmak zorundalar ve tüm baskı onların üzerinde. Ancak bunu kaldıracak ECC tecrübesine ve kaliteye sahipler.
  • Erken gelecek bir gol iki takım için de çok önemli olacaktır. Ama bizim atacağımız gol turun gidişatını değiştirebilir.
  • Bu futbol. Futbolda her şey olabilir. İnanmak zorundayız ve bu işin üstesinden geleceğimizi kafamıza koymalıyız.
  • Her basın toplantımda bana İstanbul'u soruyorsunuz. Bu konuda haklısınız. Şu anki kadromuzda o günü yaşayan futbolcular bulunmakta. Onlar nasıl olduğunu bilirler. Umarım o fantastik gece gibi bir geceyi daha taraftarlara yaşatırız.
  • Gücümüzün yettiğini biliyoruz. Daha önce deplasmanda büyük takımlara goller attığımızın farkındayız. Old Trafford'daki 4-1'i hatırlayın.
Daha da uzatmış İspanyol maç hakkında. Taktiksel vs. bilgiler vermiş ama biz uğraşmayalım. Sonuç olarak yarınki Chelsea maçından ben de umutluyum ancak bu umutları toplasak bir tur eder mi bilemiyorum.

12 Nisan 2009 Pazar

Torres: Galibiyet bizi yükseltecek

Blackburn karşısındaki galibiyete 2 golle önemli katkı sağlayan Fernando Torres, Liverpoolfc.tv adresine şöyle konuşmuş:

"Chelsea maçından sonra bu maç harikaydı. Chelsea maçında kötüydü ama bugün işimizi tamamıyla yerine getirdik. Bu müthiş sonuçtan sonra artık Londra'ya kendimizden emin gidiyoruz." Yıldız futbolcuya, ilk golü hakkında Liverpool kariyeri boyunca attığı en güzel gol olup olmadığı sorulunca ise şu cevabı vermiş: "Bazen bunun gibi şutlar denersiniz ancak genelde top dışarıya gider. Bugün ise gol oldu. Gerçekten güzel goldü."


Rafael Benitez de yaptığı basın toplantısında şunları söylemiş:

"İyi bir maç çıkarmak için gol atıp, gol yememeniz gerekiyor. Böyle olunca futbolcular da müthiş tepki veriyor. Birkaç pozisyonu daha kaçırmasaydık bundan bile daha iyi olabilirdi. Ama yine de mutluyum." demiş. Torres hakkında ise "Torres gibi anahtar oyuncular çok önemlidir. Oyunu her zaman açarlar. O da bugün ilk golü atarak oyunu açtı. Ona her zaman ihtiyaç duyarız."

Yedek soyunup maçta oynamayan ve sakatlığı bulunan Steven Gerrard'ın ise Chelsea maçında tam hazır olacağı açıklandı. Benitez her ne kadar temkinli konuşsa da Stamford'da galibiyet için Gerrard'a en az Torres kadar ihtiyacı olacak. (hatta daha fazla)

Ayrıca Torres'in ilk golü ve Agger'in golünü izlemenizi tavsiye ederim. Harika goller.

Avantaj gidiyor...(90-83)

Maçın ikinci yarısını TBL'nin canlı yayın servisinden takip ettim. Selçuk her ne kadar geride olsa da maça ortaktı. Aslında mağlubiyetin sebebi bizim Alex ve Ekene'den kaynaklanıyor. Bu ikilinin ortalama 30 sayı 20 ribaundla oynadığını biliyoruz. BJK takımı bu ikiliyi iyi savundu tabi bu bir gerçek ama onun yanında bizimkilerin de gününde olmadığı açıktı. Alex'in elinin tutuk olduğu, Ekene'nin erken faulden kenarda oturduğu bir maçtı. Geçen maçta bizleri büyüleyen Leroy Hickerson yine showunu yaptı. Ribaundlara katkısından bahsetmiştik. Bu maçta da 23 sayının yanında 10 ribaund kopararak bizim adımıza en iyi performansı sergiledi.

Türklerden Ufuk 19, İsmail 15 sayı kaydetti. Ufuk'un ayrıca yaptığı 5 rib-5 ast-4 stl kayda değer ancak, kendisinin çok kötü bir alışkanlığı var: top kaybı... Malesef bunu her maç yapıyor. Bu maçta da 6 top kaybetmiş kendisi. "Bunlardan 2'sinde kendi sayı atsa, 2'sinde asist yapsa" diyesi geliyor insanın.

Neyse sağlık olsun bu maç da geçti ama unutmayalım bundan sonraki her maçta kazanmamız gerekiyor. Play-off falan hikaye önce ligde kalmak lazım.

11 Nisan 2009 Cumartesi

Serie A'dan notlar


  • Fiorentina, Cagliari'nin 9 kişi kaldığı maçta Pasqual ve Vargas'ın golleriyle 2-0 galip geldi.
  • İlk yarıda baskın oyun sergileyip 2-0 öne geçtikten sonra ikinci yarı rakibe hücum imkanı veren Inter ile Palermo Giuseppe Meazza'da 2-2 berabere kaldı.
  • Roma derbisinde Matuzalem, Panucci ve Mexes oyundan ihraç edildi. Kazanan mavi-beyazlı taraf oldu. Lazio sahadan 4-2 galip ayrıldı.
  • Sampdoria'nın Lecce'yi deplasmanda 3-1 yendiği maçta Giampaolo Pazzini takımının ilk golüne imza attı.
  • Tüm maçlarda başlamadan önce depremde ölen İtalyanlar için saygı duruşu yapıldı. Tüm takımlar maça siyah bantla çıktı.

Bir taşla tek kuş


Bugünkü Premier League maçlarından zirveyi ilgilendirenler sürprizsiz sonuçlandı. ECC için mücadele eden takımların hepsi (A. Villa'nın maçı yarın) galibiyet elde etti.

Biz Liverpool açısından bakalım. Blackburn maçı dün Carra'nın yaptığı açıklamadaki kadar büyük olmadı açıkçası. Torres(2), Agger ve Ngog'un golleri 4-0'lık skoru belirledi. Chelsea maçındaki istekli ama başarısız Torres bugün takımın güzel oyununu 2 golle destekledi. Orta sahada Gerrard'ın eksikliği hissedilmedi, Lucas'ın eksikliği(!) hissedildi. Benitez, kanatlara Yossi ve Riera'yı koymuş, Torres'in yanına da Kuyt'ı görevlendirmişti. Bu 4-4-2 klasik taktikti ve oyuncular taktiğe burun kıvırmadılar açıkçası. Sonuç olarak Liverpool bu haftada eze eze 3 puanı hanesine yazdırdı.

Günün ilk maçında Liverpool rakibini mağlup etti ama diğer rakipler ne yaptı?

Aynı saatte başlayan maçlarda Chelsea, 70. dakikaya kadar 4-0 önde götürdüğü maçta 8 dk. içerisinde 3 gol yemesine rağmen Bolton Wanderers'ı 4-3 mağlup etti.

Man Utd, Sunderland deplasmanından 2-1'lik galibiyetle döndü. Konuk takımın gollerini Scholes ve 17'lik Macheda kaydetti.

Arsenal, ilk yarıyı 1-0 geride kapattığı maçta Wigan Athletic'i 4-1 mağlup etti. Goller: Walcott, Silvestre, Arshavin ve A.Song'dan.

Diğer maçlarda alınan sonuçlar ise şöyle:
Middlesbrough 3-1 Hull C. (M'boro'nun ilk golü Tuncay'dan)
Portsmouth 2-2 West Bromwich A.
Tottenham H. 1-0 West Ham U.

Dipnot: Bizim yalaka yayıncımıza ders olsun. Bugün Liverpool haricindeki büyük takımların maçları aynı saatte idi. Bir şeyler ifade etmeli artık bu gibi örnekler.

10 Nisan 2009 Cuma

Gerrard 18'e alındı


Chelsea maçından sonra kalçasında bir sorun tespit edilen Steven Gerrard, Liverpool-Blackburn maçının 18 kişilik kadrosuna alındı.

Rafael Benitez'in demeci şöyle: "Gerrard'da bazı problemler tespit edildi. Kendisini 18 kişilik kadroya aldık ancak oynayıp oynamayacağı konusunu yarın sabah doktorlarla konuşup karara bağlayacağız. Blackburn maçının bizim için öneminin farkındayız. Ancak maçı kazandıktan sonra kaptanımızı 2-3 hafta kaybetme riskini göze alamam."

Carra: EPL öncelikli

Takımın 2. kaptanı Jamie Carragher, Chelsea ve Blackburn maçları ile alakalı Guardian'a konuşmuş.

Konuşma metni az çok şu şekilde: "Chelsea maçında olanlarla alakalı konuşmaya gerek yok. Liverpool için EPL her zaman öncelikli olmuştur." Buraya kadar normal ancak sonra birazcık abartmış gibi. "A takımda 13 yıldır forma giyiyorum. Önümüzdeki Blackburn maçı kariyerimdeki en büyük maçlardan olacak. Eğer kazanırsak 6 hafta aradan sonra ligin zirvesine oturacağız. Sene başında bunu herhangi biri söylese şaşkınlıkla beraber çok mutlu olurdum" demiş.

Son iki cümlede bir sorun var gibi. Öncelikli olarak takımın zirveye oturması için Man Utd'nin puan kaybını beklemesi gerek. Son cümle ise biraz benim yorumumla beraber iyice karıştı. Normal metinde "şaşkınlık" kısmı yok. Ama bana göre orayı çıkarınca cümle çok saçma oluyor. Belki de Carra'nın kafası yerinde değildir. Bilemiyorum...

Saygıyla eğiliyorum...



Tebrik eder, ellerinizden öperim :)

9 Nisan 2009 Perşembe

Kırmızının gözyaşları...


Dün Star TV'nin yayın tercihlerine mağlup olduk. Maçı saat 23.50'de vereceklerini açıkladılar. Cebren ve hile ile maçın sonucunu öğrenmemeye gayret edip maçı izledim. Maç hakkında fazla yorum yapmak istemiyorum. Ivanovic kimmiş, Lucas Leiva Masch'in yokluğunda çok kötüydü falan filan. Dünkü takımı neresinden tutarsak elimizde kalır zaten. Gerrard'dan tutun Torres'e Reina'ya kadar.

Büyük ihtimalle 2009 ECC Liverpool için bitti. Liverpool kulübünün artık tek hedefi EPL olmalı. Manu şu aralar formsuz bunun avantajından yararlanıp birkaç puan öne geçmek gerek.


Bazıları Old Trafford'daki 4-1'lik maçı hatırlatıp Stamford'da neden olmasın demişler. İnanın ben de demek isterdim ama içimden gelmiyor...

5 Nisan 2009 Pazar

31. haftada lider değişmedi

Dün 90'da sevindik Yossi'yle. Ama bugün 90'da Macheda'nın golüyle çok üzüldük. Çok ümitler beslediğim Aston Villa maçı son dakikada ManU'ya verdi. Ferguson'un gençlerindenmiş Federico Macheda. Halbuki Aston Villa maçı 2-1 önde götürüyordu bir ara ama 3-2 mağlup oldular. ManU'nun moralleri bugüne kadar çok gerilmişti ama sanırım bundan sonra daha rahat olacaklardır. Fikstür olarak onlara engel olacak maç yok. Baskıyı kaldırmaları durumunda ligi alacaklardır. Ama tabii ki biz de onların her puan kaybını büyük umutlarla bekleyeceğiz.


Haftanın diğer sonuçları ise şu şekilde:

Blackburn Rovers 2-1 Tottenham Hotspur
Arsenal 2-0 Manchester City
Bolton Wanderers 4-1 Middlesbrough
Hull City 0-0 Portsmouth
Newcastle United 0-2 Chelsea
West Bromwich Albion 0-2 Stoke City
West Ham United 2-0 Sunderland
Fulham 0-1 Liverpool
Everton 4-0 Wigan Athletic
Manchester United 3-2 Aston Villa

Galibiyet serisi sona erer mi?


Selçuk'umuz cumartesi günü Oyak Renault'yu 91-83 mağlup etti. Haftasonu blogdan bir süre uzak olduğumdan dolayı maçı sıcağı sıcağına yazamayacağım. Belirteceğimiz birkaç nokta var o kadar.



5. maçımızda üst üste 4. galibiyetimizi yaşamanın mutluluğu içindeyiz. Artık düşme hattında bizden çok daha isteksiz takımlar var. Sonuç da biz de düşme hattından uzaklaşmış sayılmayız ancak diğer takımların formu bizi bir nebze rahatlatıyor.


Maçta ise her zaman olduğu gibi ilk yarı Selçuk show vardı sahada. İkinci yarı malum sayı yeme serileri rakibin bazı beceriksizlikleri sayesinde yarıda kaldı. Evren Büker'in müthiş üçlük yüzdesi ve Alex Gordon'ın performansı Oyak Renault'yu maç sonuna kadar maça ortak etti. Çakma James White reklamıyla gelen Leroy Hickerson'ın performansını merak ediyorduk. Gördük ki hakikaten havada uzun zaman geçiriyor. Vurduğu smaçlarda hatta çektiği şutlarda bile havada asılı kaldığını gördük. Hücum ribaundlarında takıma önemli katkısı var.


Ekene ve Alex her zamanki gibi takımın hem savunmasını hem hücumunu domine ettiler. Pek mümkün değil ama ikisinden birisinin takımda kalması gelecek sene için müthiş kazanç olacaktır.

Bu maçı da bir şekilde atlattık. Peki gelecek haftalarda takımın durumu ne olacak? Kafamızda soru işaretleri var. Zira son maçlardaki fikstür avantajı son maçlara doğru iyice kayboluyor. Dilerseniz kalan maçlara bir bakalım.

BJKCT (d)
FBÜ
Aliağa (d)
TT
Daçka (d)


Bu 5 maçtan çıkaracağımız 3 galibiyet bizi 9 veya 10. yapar. 4. galibiyet ise play-off'a yeterli olabilir. Ancak şimdiye kadarki tecrübem bu maçlardan 2 galibiyet çıkabileceğini söylüyor. Bu da ancak 11-13 arası bir sıralamaya tekabül ediyor. Neyse en azından 2'den az galibiyet almayalım da...

2 Nisan 2009 Perşembe

Milli maç raporları

Öncelikle sahne Liverpoollular'ın


Türkiye 1-2 İspanya
Xabi Alonso, Riera ve F. Torres ilk 11'de maça başladı. Alonso(p) ve Riera İspanya'nın gollerini kaydederken Torres 85 dk.'da yerini D. Güiza'ya bıraktı.

Danimarka 3-0 Arnavutluk
Daniel Agger 90 dk. forma giydi.

Çek Cumhuriyeti 1-2 Slovakya
Martin Skrtel 90 dk. forma giyerken Çek Cumhuriyeti'nin tek golünü (kendi kalesine) kaydetti.

Yunanistan 2-1 İsrail
Yossi Benayoun hafif sakat olmasına rağmen maçın ikinci 45 dakikası boyunca oynadı.

Hollanda 4-0 Makedonya
Hollanda'nın rakibini sahadan sildiği maçta Kuyt iki gole imzasını attı. Böylece 4 günde 3 gole imza atmış oldu.

İngiltere 2-1 Ukrayna
Steven Gerrard 90 dakika oynadı.

Gelelim diğer maçlara:

Polonya 10-0 San Marino
Polonya'nın yenmesi ve farklı yenmesi elbette sürpriz değil. Ama bir futbol takımının bir maçta 10 gol yemesi olay. Tebrik ettim kendilerini. Ayrıca FM 2009'un bombalarından Robert Lewandowski 1 gol kaydetmiş.


Bolivya 6-1 Arjantin
Bir başka tebrik edilmesi gereken takım ise Arjantin. Maradona'nın askerleri nasıl olmuş da o kadar yemişler anlayamadım. Bolivya ne kadar iyi takım olursa olsun karşılarındaki Arjantin. Ki Arjantin, daha şimdiden 2010 Dünya Kupası için İspanya ile kapıştırılan bir takım. Sanırım biraz kendilerine çeki düzen vermeliler.


İtalya 1-1 İrlanda
Maçı canlı yayından takip edeyim derken 4. dk'da bir kırmızı kart geldi. İsimse tanıdık. Sampdoria ve artık İtalya milli takımında başarılı maçlar çıkaran Giampaolo Pazzini! Kafa topuna çıkarken John O'shea'ye dirsek atmış. Kasıtlı mı? Bence değil. Hatta kırmızı bile olmayabilir. Ama sonuç olarak İtalya maçın 86 dakikasını 10 kişi oynamak zorunda kalmış. İrlanda'nın beraberlik golünü de 89'da Keane kaydetmiş.


Bosna Hersek 2-1 Belçika
Sanırım eleme grupları bittiğinde bu maç hakkında çok konuşacağız.

1 Nisan 2009 Çarşamba

Buz gibi bir veda!



Ne demeli bu iki Liverpoollu'ya?


Güle güle Güney Afrika!
Artık Dünya Kupası şansımız (play-off) mucizelere kaldı.