29 Temmuz 2009 Çarşamba

Bir fenomen ve mirasçıları

Yazıya şu sözle başlamak gerek:
"Chelsea'den ayrılmak benim için gerçekten çok zor oldu. Ancak ayrıldığımdan beri ben sürekli gelişiyorum ama Chelsea yerinde sayıyor." Jose Mourinho

1905 yılında kurulan yani 104 yıllık bir kulüp olan Chelsea'nin tarihi boyunca yaptığı en başarılı iş Temmuz 2004'te, elinde 2003 UEFA ve 2004 Şampiyonlar Ligi kupalarını bulunduran, Jose Mourinho'yu menajerliğe getirmekti. Rus zengini Abramovich'in de büyük katkılarıyla İngiltere'de şampiyonluğa oynayacak bir takım oluşturdu Portekizli. Muhtemelen kendisi 4-5 yıllık bir kariyer planı ve transfer tablosu oluşturmuştu ilk geldiğinde. Neredeyse her alınan oyuncu veya satılan oyuncunun mantıklı bir sebebi oluyordu. Mutlaka yapılan transferlerden fos çıkanlar da oldu ama genel itibariyle uyumlu ve büyüleyici bir takım oluşturdu. İlk 2-3 ayda yapılan tüm transferlerin birer hikayesi yazılabilirdi ama ben bunları kısaca bir geçmek istiyorum.

PSV'den Arjen Robben ve Mateja Kezman, (18 + 7,5M€)
Olympique Marseille'dan Didier Drogba (37M€)
Benfica'dan Tiago (12M€)
Eski takımı Porto'dan Ricardo Carvalho ve Paulo Ferreira'yı (30 + 20M€)
Stade Rennais'den Petr Cech'i (13M€)
ve son olarak Santos'tan Alex'i (11,5M€)(aldıktan hemen sonra PSV'ye kiralık) kadrosuna kattı.
(Devre arasında da Chelsea'nin Rusya şubesi CSKA Moscow'dan Jiri Jarosik alındı)

Mourinho ilk sezonunda, 2004-05, Premier Lig'i domine ederek şampiyon olduğunda en yakın rakibi Arsenal'e 12 puan fark atmıştı bile. Bu şampiyonluk Chelsea tarihinde 2. idi ve bundan önceki 50 yıl önce alınmıştı. Bu denli değerli bir şampiyonluğı kazandıran adam olarak 2. sezonunda ise ilkinden daha fazla söz sahibi idi. Arkasındaki güce dayanarak istediği isimleri almaya başladı. Mickael Essien için 38M ve Shaun Wright-Phillips için 31,5M€ o zamanlar parmak ısırtan miktarlardı. O transferlerin yanında Asier Del Horno (12M€) ve Lassana Diarra (4,5M€) çok sönük kalıyordu. Mourinho ayrıca kiradan dönen Juan Sebastian Veron ve Hernan Crespo'yu takımdan yollamadı ama takımdaki fazlalıklar Tiago, Mateja Kezman, Mickael Forssell ve Scott Parker'ı yolladı. 2006 yazında yine şampiyon Chelsea'ydi.

2 yılda 2 EPL şampiyonluğu her ne kadar büyük bir başarıysa da Chelsea, Mourinho'nun ilk geldiğinde reklamını yaptığı Şampiyonlar Ligi'nde kayıptı. İlk sezonda Liverpool'un İstanbul mucizesinin gölgesinde kalmışlardı. 2. sezonda ise basın toplantılarında giydirdiği efendi adam Rijkaard tarafından çimlere gömülmüştü.

3. sezonun başlarında Abramovich ile meydan okumalar başlamıştı. Abramovich Şampiyonlar Ligi'ni istiyordu. Mourinho ise başarıdan bu kez emindi. Porto ile kazandığı kupayı Avrupa'nın büyük kulüpleri haline getirdiği bir takımla nasıl kazanamazdı? Ashley Cole, Michael Ballack, Andriy Shevchenko, Jon Obi Mikel gibi oyuncuları kadroya kattı. Bu uğurda ligi Man Utd'a kaptırdı. Ancak 2 yıl önceki Milan-Liverpool 'dejavu'suna engel olamadı. Kırmızılılar Mourinho'yu yine ağlatmıştı.

2007 yazında Abramovich ile atıştığı söylendi. Mourinho tabii ki daha rahat olan adamdı. Kalırsa takımı dünyanın 1 numarası haline getirecek, Alex Ferguson futbola veda ettiğinde ise en başarılı menajer olacaktı. Eğer Abramovich onu yollarsa yine başka bir kulüpte başarılarına devam edecek ve sanki Chelsea'de devam ediyormuş gibi alacağı parayı tek çekimde alacaktı. Abramovich onu kovmayı seçti. Yerine ise İsrailli 'kankası' Avraham Grant'ı getirdi. Grant taraftarları olan ve bu denli yüksekleri hedefleyen bir takım için yeterli birisi değildi. Ama ligdeki ve Şampiyonlar Ligi'ndeki 2.likler onun için bir başarıydı. Şampiyonlar Ligi finalinden 3 gün sonra 24 mayısta istifa etti.

Yerine gelen Scolari ise Brezilya milli takımının 2002 Dünya Kupası şampiyonluğunda takımın başındaydı. Kupadan hemen sonra Portekiz'e geçti. 2004 Avrupa Şampiyonası'nda favorilerdi. Ancak futbol katili, catenaccio lanetinin antipatik temsilcilerinden Yunanistan'a finalde elendi. 2006 Dünya Kupası'nda ise yarı finalde Fransa'ya takıldı. 3.lük maçını da kaybetti ve turnuvayı 4. olarak tamamladı. Euro 2008'de ise çeyrek finalde Almanya'ya elendiler. Ancak Scolari turnuva sürerken Chelsea ile anlaştığını söyledi ve turnuva bittiğinde Londra'ya gitmişti bile. Büyük Felipe'nin Londra macerası milli takımlardaki gibi olmadı. Chelsea'nin güçlü kadrosuna rağmen büyük takımlara diş geçirememesi yüzünden basın tarafından ayağa düşmüştü bile. Abramovich son çareyi Rusya menajerini getirmekle buldu. Guus Hiddink 4,5 ayda Scolari'nin beter ettiği takımı Şampiyonlar Ligi yarı finalisti yaptı. Chelsea bu sürede 100 yılın takımı Barcelona ile maç yapıp da yenilmeyen tek takım olma başarısını gösterdi (2008-09 sezonu içerisinde). Ancak Hiddink'in vadesi bu kadardı. Hollandalı hoca Rusya'daki görevine devam etmekte ısrarlı olunca Abramovich de bir şey diyemedi.

Roman Abramovich'in yeni adamı Carlo Ancelotti oldu. Milan'da torpili yüzünden uzun süredir kalıyordu. Fatih Terim'den aldığı koltuğu geçen sezonun sonuna kadar bırakmamıştı. Aynı kadroyla çalışa çalışa hala bir başarı yakalayamayınca kapının önüne kondu. Chelsea taraftarlarının ona umut beslediğini sanmıyorum. Oyuncuların gayretiyle Arsenal'e falan geçilmezler ama kimse onlardan 'European double' (Şampiyonlar Ligi+Premier Lig) beklemiyor.

Yine kadroya bakacak olursak Mourinho günlerinden kalan oyuncular şunlar: Cech, Carvalho, A. Cole, Ferreira, Terry, Alex, Essien, Lampard, J. Cole, Obi Mikel, Ballack, Shevchenko, Drogba ve S. Kalou. Bu 14 oyuncunun yaş ortalaması 28. Bu oyuncuların en verimli oynadığı dönem de Mourinho dönemi olup onun gidişinden beri ritm tutturamadıkları bir gerçek (gerçi Lampard, Essien, Terry falan aynı sayılır). Ancelotti'nin bu oyunculardan tam verim alıp takımın eksiklerine nokta tavsiyeler yapacağını falan da düşünmüyorum. Bu sezon sağlam bir şekilde 3. olurlar herhalde.

Mourinho da yatar kalkar güler bunların haline işte. "Ne mirasçılarmış be" diyiverir.

Not: Bu notumuz da blog takipçilerine gelsin. Tatil organizasyonları sebebiyle blog, ağustos ortasına kadar güncellenmeyecek. Blogumuz sizlere emanet.

23 Temmuz 2009 Perşembe

Gidene kal demeli

Liverpool 2008-09 sezonunda uzun yıllar kazanamadığı Premier Lig'i kazanmaya öncekilerden daha çok yaklaşmıştı. Bu başarılı sezonun ardındaki isim şüphesiz Steven Gerrard. Gerrard kariyerinin sonlarına yaklaşırken lig şampiyonluğunu diğer arkadaşlarından biraz daha fazla istiyordu (Carragher'ı saymıyorum). Gerrard takımın liderlik rolünü kusursuz yerine getirirken zaman zaman sakatlıklar ona engel oldu. O dönemlerde takımın hücumu büyük sekteye uğruyordu. Gerrard'daki bu değişimlerin tek sebebi liderlik ruhu değildi. Geçtiğimiz dönemlerde zaman zaman sağ çizgide zaman zaman ön libero mevkisinde oynayan Gerrard, 2008-09 sezonunun tamamına yakınını forvet arkası dediğimiz oyun kurucu bölgesinde geçirdi. Gerrardsız maçları, 4-2-3-1'den klasik 4-4-2'ye dönüş sendromlarını başka yazıya bırakıyorum. Konumuz Gerrard değil çünkü.

Yukarıda Gerrard'ın bu değişimlerinin birden çok sebebinin olduğunu söyledim. Bu sebeplerden bir tanesi belki de kağıt üzerindeki en önemlisi Xabi Alonso-Mascherano ikilisinin takımdaki rolü.

Öncelikli olarak Xabi Alonso örneğine bakalım. Xabi Alonso ön libero dediğimiz bölgenin savunma anlamında hakkını veren dünya çapında müthiş bir oyuncu. Hücum anlamında ise frikikleri ve uzaktan şutlarını saymazsak takıma sağladığı katkı parmakla sayılır. O yüzden yanında veya arkasında oynayacak olan oyuncunun hücum vasıflarının yüksek olmasını ister. Zaten hücuma katkı yapan oyuncuların sevdiği bir isim. Çünkü arkada Xabi'yi bıraktığınızda içiniz rahat oluyor. Oyunu beyniyle oynadığı için arada sırada uzun derinlemesine paslarla sizleri şaşırttığı gibi tek pasta da başarılı oluyor.

Xabi'yi böyle kısaca anlattıktan sonra Mascherano'ya geçelim. Mascherano, Corinthians'ın West Ham United'a hibe ettiği iki Arjantinli'den biri. Hücum özellikleri Xabi Alonso'ya göre daha kısıtlı. Oyunu daha defansif oynuyor. Xabi Alonso, bir oyuncudan topu almak istese onu önce ısırır sonra alır. Ama Masch öyle değil, topu tek hamlede çekip alır. Top çalma ortalamalarının yüksek olması bu yüzdendir. Liverpool'a gelişi aslında sürpriz olmuştur. West Ham taraftarlarının dışladığı bir isimdi. Sahada yeterli mücadeleyi vermemekle suçlanıyordu. Ama o West Ham'dan kat kat büyük bir kulübe gitti. Rafael Benitez ise bu takıma onu oturtarak çok büyük bir iş yapmış oldu.

Gerrard ise bu iki ön liberodan destek alarak tüm enerjisini takım hücumuna verdi sezon boyu. Yani Gerrardsız Torres nasıl aksadıysa Xabi-Masch'ten biri olmayınca da Gerrard aksıyordu. Gerrard'ın bu katkısı 90 dakika boyunca bir kişi fazladan hücum etmek demekti. Xabi-Masch ikilisi (Xavi-Iniesta'yı bir kenara bıraktığımızda) orta saha ikilileri arasında üst sıralardaydı.

Şimdi bu ikiliden birini feda ettiğimizde orta saha nasıl bir şekil alacak? İkisinin birden satılmasına ihtimal vermediğim için bunu konuşmaya gerek duymuyorum. Benitez'in stratejisi Gerrard'ı geriye çekip ileriye bir adam mesela David Silva'yı kadroya katmak mı olacak yoksa ön liberoya yeni bir isim mi? Farzımuhal ön liberolardan birinin yerine bir önceki yazıda bahsettiğimiz Aquilani veya Hamsik alındı. Bunların takıma uyum süreci en az 5-6 ayı bulacağından dolayı hiç hiç tasvip etmiyorum. Liverpool bir daha bu seneki kadar büyük bir şans bulamayabilir. Man Utd Ronaldo'yu yollamışken, Chelsea Ancelotti'yi huzurevi müdürü yapmışken, Arsenal hala 'Gençler'birliği tadında oynarken, aşağılardan gelip "hepinize rakip olacağız" diyen Man City kağıt üstünde 5. iken Liverpool'un şampiyonluğu daha fazla ertelemesine gerek yok.

Hem Xabi Alonso'nun hem de Mascherano'nun Liverpool'a olan bağlılığına şüphem yok. Ancak Benitez'in önce Xabi'nin kendisiyle sonra Mascherano'nun eşiyle konuşup 'gidene kal' demesi gerekiyor. Çünkü şampiyonluklar parayla kazanılmıyor. Liverpool bir şampiyonluğu daha ucundan kaçıracaksa 70-80M€'yu ne yapsın?

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Liverpool için transfer dedikoduları

Uzun süredir Liverpoolla alakalı transfer dedikodularına mesafeli durmaya çalıştım. Zaten birçoğu da fos çıkmıştı. Ancak bazı haberleri kısa bir süredir not alıyorum. En son bugün patlak veren Mascherano'nun menajerinin ortalığı kızıştırmasıyla sanırım transfer haberleri bir bir yayılacak Liverpool'da. (Çünkü mali durumu çok iyi olmayan Liverpool için Mascherano transferi bir kaynak yaratabilir.)

Walter Tamer yani Mascherano'nun menajerinin Arjantin haber sitelerinden birine yaptığı açıklamayı kısaca yazalım. Bilmeyen okuyucularımız da öğrenmiş olurlar: "Mascherano'nun eşi İngiltere'de mutlu değil. Kendisine çalışma izni verilmediğinden buralarda çok zahmet çekiyor. İspanya'ya gitmek istiyor. Barcelona ise Mascherano ile ilgileniyor bu da Masch'in İspanya'ya gitmesini kolaylaştırır. Liverpool'un oyuncuyu satmak istemediğini biliyoruz. Ama olağanüstü bir teklif gelirse neden olmasın?"

Oyuncunun eşinin transfer işlerine el atmasına zerre haz duymam. O bir yana daha bugünlerde 40M€ gibi bir masrafa giren Barca'nın 40-50M€ civarı bir masrafa daha gireceğine de ihtimal vermiyorum. Ancak biz sadece menajerin aç gözlülüğü sonucu oluşan bir demece göre konuşuyoruz. Masch'in gidip gitmeyeceği sonraki meseledir.

Peki ya Mascherano giderse Liverpool bu parayla neler yapabilir?

  • Alberto Aquilani: Roma'daki gelişimini az çok tamamlamış ve üst düzey kulüplerden teklif bekleyen Aquilani için zaten ekonomik bunalımlar yaşayan Roma'nın kapıyı 15M€'dan açması tahmin ediliyor. Ancak Liverpool, İtalya'ya dönmek isteyen Andrea Dossena'yı teklife ekleyip fiyatı düşürmek peşinde. (Aslında Liverpool'un transfer stratejisi de bu olmalı. Dossena sorunlu ve yetenekleri kısıtlı bir oyuncu. Mutlaka takasta kullanılmalı)
  • Marek Hamsik & Ezequiel Lavezzi: Lavezzi, Napoli'de geçen sezonun başında Maradona'nın formasına göz dikmişti ancak yönetimden aldığı cevap retti. "Önce şampiyonluk getir sonra 10'u alırsın" dediler. Marek Hamsik ise Napoli'nin orta sahasını toparlayan isim. Geçen sezonun yükselenlerinden. Napoli, Lavezzi için 25M€ istiyor. Liverpool'un ilk 11'de oynamayacak bir forvete 25M vermesi saçmalık. Ancak bu iki oyuncuya karşılık bir miktar para ve üstüne Andrea Dossena ile (İtalyan pasaportu bulunan) Lucas Leiva mantıklı olabilir.
  • Ashley Young: Aston Villa'nın Stewart Downing'i kadrosuna katmasından sonra gözden düşen Young da Liverpool ile temasta. Transferin 20-25M€ civarı olacağı söyleniyor. Geçen sezon Albert Riera'nın takıma katılmasıyla iyice şişen sol açık rotasyonunda Ryan Babel duvarlara konuşan adam olmuştu. Eğer böyle bir şey olursa onun da fişi çekilmiş olur.
  • Lucas Biglia: Anderlecht'te oynayan orta saha oyuncusuyla ilgilenen kulüpler Deportivo, Lazio ve Fenerbahçe. Fenerbahçe'nin Cristian'ı almasından sonra Biglia'yı listeden sildiğini söyleyebiliriz. Biglia bir demecinde İngiltere'ye gitmek istediğini söylemiş. Milli takımdan arkadaşı olan Javier Mascherano'nun bu transfere aracı olacağı söylenmekte. 23 yaşındaki oyuncunun ayrıca İtalyan pasaportu da bulunduğu için çalışma izni sorun olmayacak.
  • Moussa Sissokko: Toulouse'da oynayan Fransız oyuncu ile Tottenham ve Liverpool'un ilgilendiği söylenmekte. Sissoko aynı Biglia gibi orta sahada görev yapmakta. 19 yaşındaki oyuncu tüm bu tekliflere rağmen Toulouse'da kalmak istiyor. Benim de Biglia ve Sissoko hakkındaki yorumum eğer orta sahadan hiçbir oyuncu gitmezse bu iki oyuncunun transferinin çok saçma olduğu yönünde. Elimizde bir Lucas Leiva gerçeği var. Onun bile rotasyona ne kadar girdiğini herkes biliyor.
  • Alvaro Negredo: Her ne kadar Real Madrid'e yeni transfer olsa da Huntelaar, Van Nistelrooy, Raul, Benzema ve Higuain'den oluşan Real Madrid forvet hattında rotasyona girmesi çok zor. Real Madrid gelen teklifler doğrultusunda İspanyol oyuncuya yol verecektir. Fiyata göre 23 yaşındaki oyuncunun David Ngog'un misyonunu üstlenmesi mantıksız değil. Negredo'nun, Torres'in arkasında, yedekte, beklemesini sorun etmeyeceği kanısındayım. Bu transfer için Real Madrid'in bu sezon içerisinde ödediği 5M€ yeterli gibi.
Yukarıdaki söylentilerin yanında bir de gerçekleşmeyen senaryolar mevcut. Onlardan da birkaç kelam edelim.

  • Xabi Alonso: Real Madrid'in ön libero mevkiine yapacağı isabetli transferlerden biriydi. Ancak Liverpool için de hayli önem taşıyan bir oyuncu olduğu için Benitez transfer görüşmelerini ağırdan aldı ve Xabi Alonso Liverpool'da kaldı.
  • David Villa & Silva: Valencia bu oyuncuların pazarlamasını hiç umursamadı bile. Villa'nın Barça ile Real Madrid arasında rekabet konusu olduğu bile yaşanmıştı. Ama Villa bu sezon kulüpte kaldı. Kendisinin bu sezon geçen sezon kadar iyi oynayacağı tartışılır. Gelecek yaz 29 yaşına girecek oyuncunun fiyatının yükselmesi için son şans 2010 Dünya Kupası olacak. Eğer büyük kupadan sonra Valencia yine pazarlamayı beceremezse Villa'nın fiyatı 5-10M€ düşer.
  • Arjen Robben: Real Madrid'in para kazanmak istediği oyunculardan biriydi. Ancak takasta kullanılamayınca ve fiyatının 25M€ olduğu açıklanınca Benitez bu oyuncudan vazgeçti.
  • Alessandro Del Piero: Bir dönem konuşuldu durdu. Dossena'nın Juventus'a gitmek istediğine falan değinildi. Ancak Del Piero sözleşmesini yenileyince bu iş de iptal oldu. Ki zaten yenilemeseydi de ben Del Piero'nun gelmeyeceğine emindim.
  • Franck Ribery: Taliplisi çoktu. Kendisi "Real Madrid'den başka takımda oynamam" deyince tüm müşteriler kapının önünden çekildiler. Ancak Bayern pek satacak gibi durmuyor.
  • Radamel Falcao: Yeni Tevez olarak pazarlanan oyuncu Porto ile anlaşınca transfer yattı.
  • Stewart Downing: M'boro ligden düşünce neredeyse tüm Premier Lig takımları peşindeydi. O ise Aston Villa ile anlaştı.
  • Yuri Zhirkov: Rusya milli takımı ve CSKA Moscow takımlarıyla başarıdan başarıya koşan oyuncu en son CSKA'nın abisi Chelsea ile anlaştı.
  • Danijel Pranjic: Heerenveen'de oynayan 27 yaşındaki Hırvat oyuncu Bayern ile anlaştı.
  • Yossi Benayoun: Tüm yaz boyunca en çok sevindiğim senaryolardandı. Yossi'yi Barça'nın istediğiydi. Ama sevincim buruk kaldı. Ortada hiçbir haber yok.
  • Micah Richards: Man City 2. kaptanı 20 yaşındaki Micah Richards gelseydi mutlaka takımın defansına level atlattıracaktı. Ancak o kalmayı tercih etti.
  • Michael Owen: Rafael Benitez'in bu transferi istediği ancak Kop'tan çekindiği konuşuluyordu. Eski Liverpoollu şimdi Man Utd'da.
  • Keirrison: Brezilya ligi ve FM takipçilerinin yakından tanıdığı bir isim. Henüz 20 yaşında. Barcelona ile anlaşacağı söyleniyor.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Gençlerde iş yok

Dünkü Rapid Vienna-Liverpool maçı 1-0 ev sahibi takımın üstünlüğü ile sonuçlandı. Maçı canlı izleme gibi bir şansımız olmadığından liverpoolfc.tv adresinin canlı anlatımından maçı takip etmiş bulundum. Takip dediysek sürekli değil 10 dakikaya bir. Çünkü bu denli önemsiz maçı Rafael Benitez bile önemsememiş ki Carragher ve Gerrard'ı saymazsak Avusturya liginde bile şampiyonluğa oynayamayacak bir 11 vardı sahada. Zaten genelde ilk hazırlık maçları ağır antremanlar sebebiyle hep rölantide geçer. Bu maç da böyle oldu ev sahibi takım Hofmann'ın attığı golle galip geldi.

Maçın üzerinde durmaya çok gerek yok. Takım ve teknik heyet bugün Bangkok'a indiler. Avusturya ve İsviçre'deki yapılan kamplara katılmayan Fernando Torres de kafileye katılmış böylece Liverpool tam kadro Tayland'da.

Liverpool'un hazırlık takvimini de açıklayalım. (TSİ)
22 Temmuz 16.00 - Tayland karması
26 Temmuz 14.00 - Singapur karması
2 Ağustos 22.00 - Espanyol
5 Ağustos 20.00 - FC Lyn Oslo
ve bu şekilde yurtdışı kamplarını tamamladıktan sonra İngiltere'ye dönecek olan Liverpool takımı 8 Ağustos 17.00'de Atletico Madrid takımını Anfield'da ağırladıktan sonra lige hazır duruma gelecek.

16 Temmuz 2009 Perşembe

Owen'a kamp dayağı

Liverpool'un İsviçre'deki kampına ziyarete gelen Michael Owen şu kavgadan sağ çıkar mı dersiniz?

Michael Owen'ın Liverpool kampında ne aradığı bir yana şu antremanda oyuncular ne yapıyor anlayabilmiş değilim. Belki ortada bir yerde baklava vardır kimbilir.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Sir'ün planları

Sir Alex Ferguson geçenlerde transfer defterini kapattıklarını açıklamıştı. Ben de ilk duyduğumda şaşırmıştım. Çünkü bu adam Cristiano Ronaldo'yu 94M€ gibi bir fiyatla yollamıştı. Diğer yolladığı oyunculardan Sunderland'e giden Fraizer Campbell'dan 4.1M€, Ipswich Town'a giden Lee Martin'den 2.25M€ kazanmış, diğer gidenler Carlos Tevez ve Darron Gibson'dan ise kasasına bir kuruş koymamıştı. Toplam fiyat 100.35M€ ediyor.

Kadroya yeni katılanlardan Michael Owen'a bir kuruş ödemeyen Ferguson, Obertan'a 3.5M€ ve Valencia'ya 19M€ olmak üzere toplam 22.5M€ harcama yapmıştı. Bunun haricinde Manchester United'ın Benzema'yı son anda kaçırdığını da bilmekteyiz. Böylece Manu'nun kasasına ekstradan 77.15M€ girmiş oluyor.

Aklımdaki sır perdesi haberin devamını okuyunca aralandı. Ferguson demecinde bu seneki fiyatlardan oldukça yakınmış. (Sanki 5 milyona sattı Ronaldo'yu) Real Madrid'i piyasayı yükseltmekle suçlamış vs. Burda Sir'ün ilk amacı altyapıdan yükselen ve yeni gelen oyunculara şans tanımak. Zaten bunu Man Utd kadrosuna baktığımızda da görmekteyiz. Birçok genç oyuncunun bu sezon şans alması gerekiyor. Kadro yükü de hayli fazla. Alex Ferguson'un ligin ilk yarısının bitmesine kadar vakti var. Bu kadroyu oturttuğu zaman kendini zaten başarılı sayacak.

Ama ya başarılı olamazsa? O zaman da daha düşük bir piyasayla girilecek bir transfer dönemi var. Alex Ferguson'un milyon poundları o zaman konuşur işte. İmrenip de alamadığı oyuncuları almak için bir fırsat. Nasıl olsa parası cepte.

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Adam sen ne işe yararsın?

Arsenal günlerinden beri kanımın ısınamadığı bir adamdır Jermaine Pennant. Arsenal'deki formu Wenger'i tatmin etmemiş olacak ki zırt pırt Premier Lig takımlarına kiralanıp duruyordu. En sonunda Birmingham'a transfer olmuştu. Fiyatı transfermarkt'ten öğrendiğimiz kadarıyla 750K€. Sonrasında Benitez'in oltasına takılması ve 9M€'luk bir transfer var kariyerinde. Geçtiğimiz sezonun devre arasında Yossi Benayoun ve Dirk Kuyt üzerine kurulmuş sağ açık tarafında forma giyemeyeceği ve sorun çıkaracağı teknik heyet tarafından anlaşılınca Portsmouth'a kiralık olarak gönderilmişti. Orada ise 13 maç forma giymiş.

İngiliz futbolcunun sözleşmesi bu sezon sonunda bitiyordu. Benitez önümüzdeki 5 yılın takımını kurarken önce iç transferden başlayıp 5-6 oyuncunun sözleşmesini uzatmıştı. Pennant ise bu sözleşmesi uzatılanlar arasında değildi. Serbest kaldıktan sonra gelen teklifleri değerlendirip gitmeyi çok istediği İspanya'ya, Real Zaragoza'ya, gitmiş. İlginçtir birçok İngiliz takımının formasını giyen bu oyuncunun yaşı henüz 26. Bir patlama yapmak için önünde birkaç sezon daha var ama ben o ışıltıyı Pennant'ta göremiyorum.

Mavinga resmen Liverpool'da

Arsenal'in de peşinden koştuğu 18 yaşındaki Fransız defans oyuncusu Chris Mavinga bugün itibariyle Liverpool ile anlaşmış. Böylece Mavinga, Liverpool'a Paris SG'den gelen 2. oyuncu olmuş. İlki ise David Ngog.

Kendisini pek tanımadığım için daha fazla kelam edemeyeceğim. En iyisi gelsin bir oynasın da görelim diyorum.

9 Temmuz 2009 Perşembe

Vah Aurelio

Düzeltme: Aşağıda yazan 6 ay olayını Benitez açıkladı. İlk gelen raporlarda Aurelio'nun durumunun çok kötü olduğu söylenmiş. Ancak şu an ilk raporlara göre durumu iyiymiş. Aurelio geçireceği ameliyat sonrası 1 veya 2 ay sahalardan uzak kalacakmış.

Footballove ve This is Anfield sitelerinden öğrendiğim kadarıyla Liverpool'un sol bek oyuncusu Fabio Aurelio ailesiyle tatil yaptığı Brezilya'da futbol oynarken sakatlanmış. Footballove, 6 ay demiş ancak TIA sadece sezon açılışını kaçıracak demiş.

Bunun üzerine Benitez, Dossena'yı satma fikrini askıya almış. Ancak bence Andrea Dossena'dan bi nane olmaz. Sadece Konfederasyon Kupası'ndaki performansına değil lafım. Geçen sezonki performansından sonra biz arkadaşlarla beraber "İtalyan Sabri" lakabını takmıştık. Bu adamın para kazanılmasa bile satılması gerekiyordu. Şimdi Benitez'in ilk tercihi büyük ihtimal Emiliano Insua olacak ama Dossena'nın kadro listesinde bile bulunması beni tedirgin ediyor.

Yazıya da madem Chelsea'ye attığı golün resmiyle başladık Manchester United'a attığı golle de yazıyı bitirelim.

Arda, 10 numara ve kaptanlık üzerine

Adnan Polat'ın bu sezon Arda'ya 10 numaralı formayı ve kaptanlık görevini vereceğini medyadan öğrendik. Arda'nın kaptanlık teklifine evet dediğini biliyoruz ama 10 numara teklifine ne dediğini bilmiyoruz henüz. Kulübün resmi sitesinde de halen Lincoln kadroda göründüğünden Arda'nın numarası 66 olarak duruyor. Bu bizi ilgilendiren kısım değil tabi ki. Ben ise bu kararı sebepleriyle ele almayı düşündüm.
  • Lincoln meselesi: Lincoln uzun süredir Galatasaray'da sorunlu bir futbolcu. En son Nordbank'taki Hamburg ile yapılan UEFA Kupası maçında oyundan alındıktan sonra teknik direktör Bülent Korkmaz'la yaşadığı tartışmadan sonra iyice gözden düştü. Önce takımdan sonra taraftarlar tarafından dışlandı. Şimdi de kronik hale gelmiş sezon öncesi kamplara katılmama hastalığını sürdürüyor. Adnan Polat bu konuda sözleşmesini feshetmesini düşündüklerini söyledi. Bu da 10 numarayı boşa çıkarıyor. Belki de tüm futbolcuların istediği, peşinden koştuğu hatta zamanında kavga bile ettiği 10 numarayı Arda'ya vererek şimdiye kadar olan hizmetlerine küçük bir hediye gibi düşünmüş olabilir.
  • 10 numaranın mevkisi: Eskiden 10 numara diye bir mevki vardı. Hep tartışılırdı. FM severlerin yakinen bildiği AMC yani forvet arkası denilen bölge için kullanılırdı. Ancak artık öyle bir zorunluluk yok. Forvetler, kanat oyuncuları, hatta defans oyuncuları (William Gallas örneği) bile giyiyor. O yüzden sol kanat oyuncusunun bu formayı giymesinde herhangi bir sakınca yok.
  • Arda ister mi? Arda, önceden katıldığı Saba Tümer'in Bu Gece adlı programında 10 numarayı giymek istemediğini, sebebini de bilmediğini söylemiş. Nedendir bilinmez. Ama bence bu teklifi kabul edecektir.
  • 10 numaranın büyüsü: Bir de "Arda 10 numaranın büyüsüne kapılır, eski formundan uzaklaşır" diyenler olmuş. Bunu hiç anlayamadım. Zira Arda ne yapacak? 10 numarayı verdiler diye antremanlara çıkmayacak mı?
  • Ve en önemlisi forma satışları: Adnan Polat belki de hepsinden ziyade bunu hedefliyordu. Arda'yı seven birçok taraftarda şu an Arda'nın 66 numaralı forması zaten mevcut. Ancak Adnan Polat artık takımda tutamayacağını bildiği Arda'dan son kez yararlanmak istiyor olabilir. 10-Arda herkesin forma koleksiyonunda istediği bir forma olabilir. (Aynı Alex örneğinde olduğu gibi)
  • Kaptanlık meselesi: Yukarıda da bahsettiğim gibi Adnan Polat artık bu senenin sonunda Arda'yı takımda tutamayacağını biliyordu. Onun Avrupa'ya gitmeyi çok istediğinden haberdar. Son senesinde ona gerçekten büyük bir jest olan kaptanlık pazubandını vermesi Arda'yı oldukça sevindirmiştir. Arda'nın Galatasaray kaptanlığına yakışmayacağını düşünenler geçen sezon kaptanlık pazubandını kimlerin taktığına bakmalı. Ayhan'ın olmadığı maçlarda Lincoln ve hatta Sabri bile kaptan olmuştu.
  • Kaptanlıkta yaş: Hele bu yaş olayının hiç sorun edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü elimizde o kadar somut örnekler var ki. İşte bunlardan birkaçı: Fernando Torres, 4 senelik kaptanlığını yaptığı Atletico Madrid'de ilk kaptan olduğunda 19, Fabregas geçtiğimiz sezon sakatken Arsene Wenger tarafından bu göreve layık görüldüğünde 21, Steven Gerrard, Sami Hyypia'dan kaptanlığı devraldığında 23, Marcel Desailly Katar'a gidip de kaptanlığı John Terry'ye verdiğinde Terry 24 yaşındaydı.

Melwood ve Anfield'a hoşgeldin Glen!

Glen Johnson hakkındaki küçük bir değerlendirmeyi burada bulabilirsiniz. Liverpool resmi sitesi de Glen Johnson'ın ilk antremanından fotoğraflar yayınlamış. Biz de buraya bir-iki tanesini koyalım. Ayrıca Johnson seneye 2 numaralı formayı giyecekmiş.



Shaq takası ve emeklilik yüzüğü

Shaquille O'Neal NBA tarihine geçmiş bir isim. Kariyer başarılarında 4 şampiyonluk, 15 defa All-star maçı, 1 sezon, 3 Finaller ve 3 All-star olmak üzere 7 kez MVP olmuş bir isim. Tabi bu başarılardan bahsederken bu kişinin 35 yaşından genç olduğunu iddia edemezsiniz. Shaq şu an 37 yaşında ve bu sezonun sonunda emekli olmayı planlıyor. Uçuşa geçtiği Orlando yılları, Phil Jackson ve Kobe ile beraber Lakers'ta altın çağ, Wade ile 2-0 geriden gelip kazanılan şampiyonluktan sonra bu saydıklarım kadar başarılı olmayan bir Phoenix dönemi de geçirdi. Shaq'ın tanımı serbest atış haricinde her şeyi yapabilen muazzam pivottu. Zaten ilerleyen yaşıyla bu bahsedilen her şeyi yapamaz olduğu bir gerçek. Aldığı dakikalar az olsa bile ortaya koyduğu olgun oyun, pota altına kazandırdığı sertlik, final ve playoff tecrübesi ile takıma bir nevi önder olması gibi pozitif yönleri için tercih ediliyordu aslında. Son sezonda baktığımızda 75 maç oynamış, maç başına 30 dakika ve 17.8 sayı 8.4 ribaund 1.4 blok. Cleveland yönetiminin bu rakamları göz ardı edip daha iyi rakamlar beklediğini sanmıyorum.

Cleveland ile O'Neal arasında bir elektrik olduğunu duymuştum geçtiğimiz sene. Takasın sona erdiği gün piyasada yer alıyordu bu haber. Ama pek destekçi bulamadığım için inanmamıştım. Nitekim gerçekleşmedi de öyle bir takas. O zamanlar takas pakedinde Varejao ile Pavlovic vardı. Şimdi ise yönetim Ben Wallace+Pavlovic+500K$+2010 2. tur draft hakkı şeklinde bir tercih yapmış. Belki bahsettiğim zaman bu takas yapılsaydı Cleveland şampiyonluğu alacaktı. Hatta ben de böyle düşünüyordum ancak takım içi ve dışı bazı dengeler doğu finali şampiyonluğunu engelledi.
Takım dışı dengelere değinmeye gerek duymuyorum. Orlando takımının Cleveland'a ters gelmesi, Hidayet gibi konuları zaten biliyorsunuz. Takım içi unsurlara gelecek olursak, takımda ciddi bir tecrübe eksikliği, mental bozukluk vardı bu bir gerçek. Belki de takımın abilerinin Joe Smith ve Ilgauskas olmasının bunda bir etkisi vardır. Mo Williams'ın başını okşayıp, LeBron'a akılcı dersler vermesi gereken birisi yoktu.

Sonra Ben Wallace'ın hücumu evlere şenlik ve rakip takım 4 kişiyi 5 kişiyle savununca da çok zorluk çıkıyordu. Pavlovic'in de 2 yıldır kıramadığı bir şanssızlık var. Zamanında ilk 5 başladığı maçlar oluyordu ama şimdi rotasyona sadece LeBron'u dinlendirmek için giriyor. 2010 draft hakkına gelince ben bu sezon Cavs'in iyi olacağına inandığım için draftten gelecek oyuncunun pek iyi olmayacağı ortada. O yüzden draft hakkının da verilmesinde hiçbir beis yok. Bu verileri topladığımızda Shaq'ın takasının doğru olduğuna inandığımı belirteyim.

Yönetim şu an topu LeBron'a atmış durumda. "Shaq'ı getirdik daha ne yapalım" diyorlar.
Shaq, Kobe ve Wade'den sonra NBA'in en iyi 3 oyuncusundan diğeriyle oynamak için can atıyor. Ve tabi son senesinde yüzük kovalama peşinde.
Medya çok memnun. Zira Wade-Kobe-LeBron karşılaştırmasından bayağı nemalanacaklar.
LeBron herhalde aralarında en mutsuz olanı. Sanıyorum kendisi olası bir şampiyonluğun Shaq sayesinde olacağından endişeli. Malumunuz bu arkadaşımızın Amerika kıtası kadar egosu var. Onu nasıl tatmin edecek merak ediyorum.

Takımı nasıl etkiler diye bir soru gelebilir. Ben hücumda top paylaşımı konusunda sorun olacağını sanmıyorum. Shaq gibi bir oyuncu nasıl Kobe ile Wade ile oynayabildiyse LeBron ile de rahat rahat oynayacaktır.

7 Temmuz 2009 Salı

Nereden nereye

Ali Güneş bir dönem Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi Türkiye'nin iki önemli takımında forma giydi. Hangisinde daha iyi oynadı hangisinin taraftarları onu kucakladı gibi polemiklere girmeye gerek yok. Kendisi hakkındaki bilgileri transfermarkt'tan öğrenebiliyoruz. Beşiktaş kariyerinden sonra Freiburg'a bedavaya gitmiş. Oradaki 2 sezonda Bundesliga-2 ve Almanya ulusal kupası olarak bilinen DFB-Pokal'de toplam 29 maçta forma giymiş ve şimdi TSL'nin yeni ekiplerinden Kasımpaşa ile anlaşmış. Ben yaşı kemale erdi sanıyordum ama daha 30 yaşındaymış. Ne diyelim hayırlı olsun Kasımpaşa'ya.

Diğer ismimiz hayal kırıklıkları ve CM balonları arasında yer alan birisi. Gençlerbirliği'nden Beşiktaş'a birkaç oyuncu + 1.4M€ ücret karşılığında ve büyük hayallerle getirildi. Aslında biz yani CM severler onu çok önceden tanıyorduk. Sağ açıkta rakibi dağıtacağını tahmin ederek yanılgı içerisine girmişiz. Beşiktaş kariyeri sonrası hiçbir kulüpte tutunamadı. Beşiktaş'ta oynarken kiralık olarak Ankaragücü ve Konyaspor'da forma giydi. Konyaspor'da oynadığı ilk dönemde iyi bir performans yakalamıştı ancak bir antremanda Zafer Biryol'la kaptanlık mevzuunda yaptığı kavgadan dolayı Konyaspor'dan gönderildi. Tekrar Ankaragücü derken Zafer Biryol'un Fenerbahçe'ye transferi sonrası Konyaspor'a tekrar geldi. Yine tutunamadı ve Manisa, Sakarya derken şimdi Altay'la anlaşmış. Ne kadar başarılı olur tartışılır ama bu sorunlu ve istikrarsız oyuncunun Altay gibi Bank Asya 1. Lig'de oynayan bir takımda bile forma giymesi kendisi için nur nimet.

Düzeltme: Kendisinin kariyerini yazmaktan ismini yazmayı unutmuşuz. 2. hayal kırıklığımız Okan Koç'tu.

Merseyside'da bilet piyasası

Yabancı ülkelerdeki maç bileti ve kombine fiyatlarını her zaman merak etmişimdir. Özellikle Türkiye şartlarıyla hep kıyaslamak istemişimdir. Bu yazı belki bir kıyaslama olmayacak ama isteyenler ülkemizdeki fiyatlarla da yan yana koyup karşılaştırabilirler.

Liverpool takımını merceğe aldım. İngilizler 45.362 kapasiteli bu stadı 4 bölüme ayırmışlar. Bölümler ve sınırları yukarıdaki resimde mevcut. Aşağıda ise bu biletlerin fiyatlarına yer verdim. Bilet fiyatları pound üzerinden ben ise TL-pound kurunu 2.53 alarak fiyatları TL cinsine çevireceğim.

Liverpool bilet idaresinin kararı ise (ilk ne zaman uygulanmıştır veya İngiltere'nin her tarafında böyle mi bilemiyorum) 65 yaş üstü ve 17 yaş altı taraftarlara indirimli bilet satmak.

Tabloya baktığımızda bir de erken bilet alanlara bir miktar avantaj sağlandığını görmekteyiz. Fiyatlar aşağıdaki gibi.

Main Stand denilen bölüm basın ve protokolün olduğu kısım. Ayrıca kameralar da buradan çekim yapmakta. Centenary ise Main Stand bölümünün tam karşı tarafı. Bu iki yerdeki bilet fiyatları 1.849 / 1.388 TL
Anfield Road adındaki meşhur caddenin kısmındaki tribünler ise bizim bildiğimiz kale arkası tribünü. Buradaki bilet fiyatları Main Stand ve Centenary'ye göre azıcık daha ucuz ve 1.824 / 1.368 TL
Kop tribünü ise dünyanın en ünlü ve en efsane tribünü. Yeri ve stada olan açısından ziyade buraya gelen taraftarlara bir jest olarak bilet fiyatları diğer tribünlere nispeten düşük. Bu tribüne gelmek isteyen taraftarlar 1.725 / 1.295 TL ödüyorlar.

Bilet idaresinin bir başka uygulaması ise beni şaşırttı. Yalnızca Anfield Road tribününe has, eğer baba ve oğul olarak kombine alıyorsanız 2 bilet değil 1,5 bilet fiyatı veriyorsunuz. O da yaklaşık 2.737 TL'ye geliyorTaraftarlara sağlanan bu avantajlar bunlarla sınırlı değil elbet. Engelli vatandaşlara da bir kıyak geçen yönetim stadın belli yerlerine ve sınırlı kontenjanla engelli taraftarları alıyor. Bunların fiyatları ise şu şekilde.
Paddock (Main tribününün alt katı) 1.388 /1.039 / 695 TL
Kop 1.295 / 971 / 647 TL
Anfield Road 1.368 / 1.027 / 685 TL
*"Refakatçiler ücrete tabi değildir" şeklinde yazılmış buna da bir hayli şaşırdım.

Ayrıca merak edenler için söyleyelim bu biletler sadece Premier Lig değil League Cup, FA Cup ve Şampiyonlar Ligi'ni (olasılığı düşük ama olur da Avrupa Ligi olursa onu da) kapsamakta.

Geçelim Anfield'ın 1,5 km kuzeybatısına, Goodison Park'a. Merseyside'ın mavi köşesi 40.157 kişilik stadını 9 bölüme ayırmış. Bölümleri tek tek açıklamak olanaksız. Ben bir resimle bunu halletmeyi düşündüm.
Bölümler karışık ve sayı itibariyle çok olduğundan fiyatları kısaca yazıp geçmek istiyorum. Goodison'da yetişkin, 16-21 arası, 16 yaş altı ve 65 yaş üstü şeklinde 4 yaş grubu mevcut. Bunların fiyat tarifeleri ise çeşit çeşit. Şimdi yazacağım fiyatların sıralaması bu şekilde olacak. Fiyatların resmi sitedeki halini de en altta göreceksiniz.

Top Balcony 1.356 / 834 / 667 / 834 TL
Main Stand 1.439 / 918 / 751 / 918 TL
Upper Gwladys 1.356 / 834 / 667 / 834 TL
Lower Gwladys 1.232 / 834 / 667 / 834 TL
Upper Bullens 1.439 / 918 / 751 / 918 TL
Lower Bullens 1.232 / 834 / 667 / 834 TL
Paddock 1.356 / 834 / 667 / 834 TL
Park End 1.482 / 1.001 / 751 / 1.001 TL
Family Enclosure 1.120 / 834 / 361 / 834 TL
*Bir de not düşmüşler 16 yaş altı kısmı Family Enclosure'dan bilet alamaz gibisinden. O zaman 361 TL yazdığımız fiyat yalan olmuş oluyor.