31 Aralık 2011 Cumartesi

Hoş dönüşler ola!


Bugün Newcastle'ın düşen form grafiğinden, Downing'in verimsiz sağ kanat performansından ya da Lucas'ın eksikliğinin takıma direnç kaybı yaşattığından bahsedebilirdim. Ama bugün konuşmamız gereken tek kişi Steven Gerrard. Sakatlıktan dolayı futbolu bırakmanın eşiğine gelmiş bir kaptanın hayata ve futbola tutunmasından söz ediyoruz. Bugün Gerrard oynamasaydı Liverpool maçı Bellamy'nin kişisel gayretleriyle kazanabilirdi. Ama Gerrard oynamasaydı bizler geleceğe nasıl umutla bakabilirdik bilemiyorum.


Büyük kaptan 59. dakikada oyuna girdiğinde Anfield'da tek bir kişi bile oturmuyordu. Gerrard 30 dakikada asasını defalarca topa değdirdi. Taraftarlar Anfield'da, bizler ekran başında, oyuncular ise sahada hep beraber büyülenmiş haldeydik. İkinci yarının başlarındaki Newcastle hakimiyetini de Gerrard bozdu. Oyuna girmeden önce ağırlıklı olarak topa sahip olan Newcastle, daha sonra ancak birkaç fırsat yakalayabildi. Skrtel'in çizgiden çıkardığı top Newcastle'a son darbe oldu. Kaptan ölü bir takımı diriltti adeta. Savunmaya direnç, hücuma canlılık kazandırdı. Üst üste ataklar geliştirdi. Birkaç defa Carroll'a kafa vuruşu yaptırdığını söylesem bana inanır mısınız? Peki bunlardan bir tanesinin direkten döndüğünü söylesem? (Bu arada bu kafa vuruşu Liverpool'un bu sezonki direkten dönen 18. topu oldu) Elinden gelen her şeyi yaptı ve golünü de attı. Asistin de Henderson'dan geldiğini belirtmekte fayda var.


Henderson demişken kendisinin Gerrard ile birlikte harika bir ikili oluşturacağına dair hiçbir şüphem yok. Üstelik son maçlardaki Charlie Adam'ın performanslarını görünce buna ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Charlie Adam bugüne kadar takıma yeterince emek verdi ve Gerrard dönmüşken kendisini biraz toparlamalı. Bir de Downing artık fazlasıyla göze batıyor Dalglish onu da kendine getirmeyi bilecektir. Ve Bellamy... Galler'in nadide eseri, Cardiff'in gülü. Biricik Bellamy'miz. Bugün yine harikalar yarattı. Carroll'ın Krul ile Simpson'ı birbirine düşürerek son aylarda geçirdiği en verimli saniyelerde frikiği gole çevirmesini bildi. Suarez'in yokluğunda biricik gol silahımız olacak Bellamy. (Yeni transfer olmayacağını varsayıyorum)


Bu güzel günde olumsuzluklardan bahsetmek istemezdim hatta maçın gidişatını da çok fazla değiştirmedi ama hakemin iki bariz hatasını söylemeden geçemeyeceğim. Jay Spearing'in Fulham maçında atılmasına ve 3 maç ceza almasına neden olan müdahalenin bir benzerine bugün Spearing maruz kaldı. Cabaye'ın hareketine bırakın sarı-kırmızı kartı, hakem faul bile vermedi. Bir de ceza sahası içerisinde Coloccini, Bellamy'ye tamamen kasıtlı ve artniyetli bir dirsek attı. Sonuçta Bellamy'nin kaşı açıldı, yüzü kanlar içerisinde kaldı. Ama hakem yine oralı bile olmadı.


Sonuç olarak kötü geçen bir yılı güzel bir galibiyetle ve Gerrard'ın dönüşüyle kapatmak mutluluk verici. Umarım 2012 yılı Liverpool için öncekilerden çok daha parlak ve başarılı geçer.

11 Aralık 2011 Pazar

LFC-QPR (maç sonu)


Liverpool bu sezon ilk defa bir başkent takımını konuk ettiği maçta Queen Park Rangers'ı 1-0'la geçmesini bildi. Anfield'da 4 maçtır kazanamama serisini sona erdirdi. Maç aslında çok stresli geçmedi. QPR beklediğimden daha az oyuna hükmetti hatta zaman zaman Liverpool'a teslim oldu. Orta sahada korktuğum başıma gelmedi. Lucas'ın görevini Adam ve Henderson nöbetleşe devraldılar. Maçın bazı anlarında o alana Agger de girerek müdahalelerde bulundu.


QPR'ın kalecisi Cerny için ayrı bir parantez açmak lazım. Maçta kusursuza yakın oynadı, takımını farktan koruduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak bunda içine Carroll kaçan Maxi ve Suarez'in de payları var muhakkak. Maxi ve Suarez defalarca pozisyon yakaladılar ancak Cerny karşısında dut yemiş bülbüle döndüler. Suarez ilk geldiğinde gerçekten çok umutlanmıştım. Çünkü gol atmasını bilen, golü adeta koklayan bir forvet oyuncumuz olduğunu düşünüyordum. Ama aylar geçtikçe anladım ki Suarez antrenmanlarda Carroll'dan gol kaçırma dersi alıyor. Bugün gerçekten iyi oynadı hatta maçın adamıydı ama başka bir günde bu pozisyonları yakalasa hat-trick yapabilirdi. Yine de 7 maç aradan sonra golle tanıştığı için kendisini tebrik etmeliyim. Ayrıca Suarez için üzücü bir durum fark ettim. Artık Premier Lig hakemleri Suarez'in neredeyse hiçbir pozisyonunda faul vermiyorlar. Gerçekten faul olan 4-5 pozisyonda oyunu devam ettirdikten sonra Suarez'in lehine ancak 83. dakikada bir faul çaldı Lee Mason. Bu da artık Suarez'in ligde işinin zor olduğunu gösteriyor.


Konudan uzaklaştım ama tekrar başa döneyim. Cerny Liverpool'a karşı devleşen ilk kaleci değil. Bu sezon oyuncularımızın beceriksizliğinin de katkısıyla rakip kalecileri devleştiriyoruz. Üşenmedim saydım sezon başından beri Begovic, Szczesny, Howard, Ruddy, Vorm, Hart, Schwarzer ve bugün Cerny. Liverpool'a karşı en az 5 kurtarış yapmışlar, bazıları puanı, bazıları galibiyeti kurtarmış. Bugün Cerny belki puan olarak katkı sağlayamadı takımına ama Liverpool'un hücum hattına zor anlar yaşattı.


Maçta Liverpool tam 17 korner kullandı. Tahmin ettiğiniz gibi bunların hiçbirinde en ufak bir tehlike bile oluşmadı. Takım aslında çok da kısa değil. 17 farklı şekilde korner kullansaydık biri gol olurdu herhalde. Bu konuya zaten uzun zamandır anlam veremiyorum. Carroll varken de böyleydi yokken de böyle.


Son olarak da Newcastle'ın bugün Norwich deplasmanında 4-2 kaybettiğini belirtmeliyim. Bu da Liverpool'un haftayı bir sıra yükselerek 6. sırada tamamladığı anlamına geliyor. Lige rezalet bir başlangıç yapan Arsenal'in ise şu an 4. sırada olduğunu söyleme gereği duymuyorum.

6 Aralık 2011 Salı

Lucassız Liverpool


Lucas. Maç boyunca düşündüğüm tek şey Lucas'tı. Sanki beni haklı çıkarmak istercesine Spearing atılana kadar yeterince kötü oynamıştı zaten. Spearing'in verdiği açıklardan gelen birkaç şut haricinde Fulham ilk 72 dakikada sahada yoktu. Akıcı ataklarla Fulham'ı hapsetmiştik. Yine beni şaşırtmayan olay, bitirme sorunu, baş gösterdi. Liverpool bugün tam 10 korner kullandı. Bunlardan hiçbirinde tam bir kafa vuruşu gelmedi şaşıran var mı?


Charlie Adam'ın gol pası vermek yerine penaltı almaya çalışması ama hakemin penaltıyı es geçmesinden belliydi olacaklar. Yanlış anlaşılmasın. Penaltı verilseydi büyük ihtimal kaçıracaktık. Bu sezon kazandığımız 4 penaltıdan sadece birini gole çevirdiğimizi hatırlatmalıyım. Benim kızdığım nokta takımın motivasyonunu bozması. Gel gelelim 72. dakikaya. Kevin Friend son yıllarda gördüğüm en berbat hakem performanslarından birini sergiledi. Bunda 72. dakikada Spearing'e gösterdiği kırmızı kartın etkisi çok büyük. Kalan 20 dakikada ise Fulham golü hak edecek kadar oynadı. Gerçi yine de gol Reina'nın hatasından geldi ve Liverpool'un 11 maçlık yenilmezlik serisi sona erdi.


Devre arasında Xabi Alonso da gelse De Rossi de gelse ön liberosuz geçirmemiz gereken 5 maç daha var. (Spearing'i saymıyorum evet) Eğer gerekli takviye ya da taktiksel rötuş yapılmazsa Liverpool çok gol atar belki ama ligde Newcastle ile 6.lık mücadelesi yapar. Kenny Dalglish ve ekibine güvenim sonsuz ama bu aralar Liverpool'u izlemek hiç keyif vermeyecek.

5 Aralık 2011 Pazartesi

Sunderland'i bekleyen günler


Liverpool, Jordan Henderson için Sunderland'in kapısını çaldığında Steve Bruce ellerini ovuşturuyordu. Sunderland'in özkaynağını sonunda büyük bir takıma pazarlamayı başarmıştı. Söz konusu para 18M€ idi. Steve Bruce transfer döneminde bu parayı da kullanarak biri kiralık, dördü bedelsiz olmak üzere toplam 12 oyuncuyu takıma kattı.


Kağıt üzerinde takım harika görünüyordu. Bendtner'i son gün akılsızlığı olarak kabul edersek diğer oyuncuların transferleri mantıklı görünüyordu. Büyük takımda forma giymiş oyuncular, çok yönlü oyuncular, gelecek vaat eden gençler... Puzzle'ın birbirini tamamlayan parçaları gibi duruyordu ilk başta. Olmadı, Bruce aralık ayı başlayana kadar dayanamadı bile. Sunderland taraftarı 10'lu sıralara alışkındı. Ama bu kadro 16.lığı hak etmiyordu. Sunderland ilk galibiyetini almak için 5. haftayı bekledi. Bruce takımdan gittiğinde 13 maçta 2 galibiyetleri ve 5 beraberlikleri vardı. 


Bruce'un son maçı olan Wigan maçında 1-0 öne geçtikten sonra anlamsız hatalar yapıp kaybetmeleri ve dünkü Eric Black yönetiminde çıktıkları Wolves maçında yine 1-0 öne geçip penaltı kaçırıp maçı 2-1 kaybetmeleri mental anlamda çöktüklerinin göstergesi. Burada bir parantez açmak istiyorum. Larsson'un hakemi aldatmayı başarıp aldığı penaltıyı kaçırdıktan sonra 25 saniye içerisinde gol yemelerini ilahi adaletten başka bir şeyle açıklamam olanaksız.


Jordan Henderson'ın Liverpool'a gitmesinden yaklaşık 6 ay sonra Sunderland yeni bir yapılanmanın içine girdi. Martin O'Neill ile 3 yıllık anlaşma sağlandı. Bu yılın sonuna kadar bir şey söyleyemem ama 3 yıl sonra Avrupa Ligi için yarışan bir Sunderland izleyebiliriz, izlemeliyiz. O'Neill neler başarabileceğini bizlere çoktan ispatlamış durumda. Üstelik Aston Villa ile başardıklarını Sunderland için ölçüt kabul edebiliriz. Orta sıra takımını Avrupa Ligi seviyesine çıkarmıştı. Hatta Villa yönetimi Milner konusunda birazcık sözünü dinleseydi hala o seviyede olabilirlerdi. Sunderland zirve baskısından ve düşme tehlikesinden uzak, mali anlamda oldukça güvenli ve rahat, stad ve futbol kültürü olarak ortalamanın çok üstünde ve sonuncusu 1936'da olmak üzere 6 Premier Lig şampiyonluğu yaşamış bir takım. Bu faktörlerin üzerine şu anki kadroyu yazdığımızda açıkçası uzun vadeli başarı planları yapan bir menajer için biçilmiş bir kaftan. Hatta beni de öylesine etkilemişti ki Football Manager 2012'de yönettiğim ilk takımdı Sunderland.


Söylediklerimin ışığında O'Neill'ın Sunderland'de başarılı olacağını düşünüyorum. Belki Connor Wickham'ın büyük takıma satışında yönetimle restleşebilir Villa'dayken yaptığı gibi. Ama ayrılana kadar Stadium of Light sakinlerine daha "parlak" günler yaşatacağı kesin.

2 Aralık 2011 Cuma

Aralık 2011

Chelsea galibiyetinden sonra yazı yazmayı planlıyordum ama açıkçası Lucas'tan dolayı yazmak hiç içimden gelmedi. Lucas için zor günler başladı, Liverpool için de öyle. Takımda son 2 yılın tartışmasız en iyi oyuncusu olan bir oyuncuyu kaybettik şaka değil. Üstelik sezon sonuna kadar. Ve beni asıl korkutan Lucas'ın sakatlandığı bölgenin kronikleşmeye müsait olması. Genellikle diz bağlarından sakatlanan oyuncular bellerini uzun süre doğrultamıyorlar (Michael Owen, Uğur Uçar gibi).


Aralık ayı bu sezon için önemli bir zaman dilimi. Hem Lucas'ın yokluğunda takımın vereceği reaksiyon hem de fikstürün sıklaşması açısından. Kenny Dalglish aralık ayındaki 6 maçta Henderson, Shelvey hatta Spearing'e forma şansı vermek zorunda kalacak. Onların performansı ise devre arasında transfer yapılıp yapılmayacağını belirleyecek. Belki devre arasında kiralık bir takviye yapılabilir (Seydou Keita'nın ismi geçiyor mesela). Ama bence Lucas'ın gelecekteki durumuna binaen sağlam bir transfer yapılması gerekebilir.


Aralık fikstürünü açtığımda pembe hayaller kuramadım açıkçası. Takım isimleri göze hoş gelebilir. Newcastle harici takımlar (Fulham, QPR, Aston Villa, Wigan, Blackburn) yukarı oynamıyor. Ama Liverpool için asıl sorun da burada başlıyor. Liverpool'un son yıllarda en çok puan kaybettiği takımları listelediğimizde lige yeni çıkan takımlar ya da alt sıra ekipleri karşımıza geliyor. Hiç aklımdan çıkmaz 2008-09 sezonunda şampiyonluğun kaçtığı maçlar. O sezon Liverpool pek çok zayıf takımla berabere kalmıştı (Benitez etkisinin de payı var). Bu yüzden ve özellikle Lucas'ın yokluğundan dolayı şu 6 maça 18 puan yazamıyorum maalesef.

27 Kasım 2011 Pazar

LFC-Man City (maç sonu)


12 maçta 42 gol atıp 12 gol yiyen ve yalnızca 1 beraberliği bulunan bir takımı ağırlamak zor iş. Misafirperver Liverpool ilk 30 dakika konuğu Man City'ye top kullanma özgürlüğünü fazlasıyla verdi. Aslında bu ikinci yarı rakipten daha dinç kalmak için uygulanan bir tuzaktı. Kadroda Carroll'ın olmadığı maçlar Liverpool'un zaten kontra-atak oynayacağını biliyorsunuz. Bu kez de öyle oldu. İlk yarı Suarez yalnız kalmasa belki daha farklı olabilirdi maç. Kompany'nin sonuna kadar hak ettiği bir gol ve Lescott'ın beklenmedik hatası...


Aslında 1-0'dan sonra tamamen Liverpool'un istediği oldu. Topa tamamen hakim, ne yaptığını bilen, takım savunmasını aksatmayan bir Liverpool. Silva'nın Reina'yı çalımlayıp kaleye yuvarladığı topta kale çizgisinde 3 Liverpoollunun olması takım savunmasının önemini bir parça da olsa anlatıyor.


Liverpool için görünen en büyük sorun bitiricilik. Takım bir şekilde orta sahanın üstünlüğünü ele geçiriyor, kanat organizasyonlarına bekleri dahil ediyor, ortalar, şutlar havada uçuşuyor yalnız takım bir türlü golü bulamıyor. Suarez'in geldikten sonra bitiriciliğinin körelmesi, Kuyt'ün ve Downing'in kaleyi gördüklerinde kazmaya dönüşmesi uzun süredir dikkatimi çekiyor. Carroll'dan henüz bahsetmedim bile. Takıma son vuruş becerisi kazandıracak en büyük tecrübe Liverpool'un yedek kulübesinde oturuyor. O yüzden gelecek sezon bu sorunun aşılacağına eminim.


90+da Carroll'ın kafa vuruşunda adeta uzadığından önce de Joe Hart maçın adamı olmayı hak etmişti. Ama bizim için özel bir performans sergileyen Lucas'ı bugün anmadan geçemeyeceğim. %92,2 pas isabeti, 7/7 top kapma, 13/16 ikili mücadele (%81) ve 4/4 hava topu mücadelesinden başarıyla çıktı. Liverpool'un en iyi ismiydi.


İki formda Manchester ekibine karşı Anfield'da alınan 2 puan kağıt üzerinde harika görünebilir. Ama maçları incelediğimizde iki takımı da elinden kaçıran bir Liverpool gördük. Ben alınan 2 puan değil kaybedilen 4 puan olarak yazdım bunları. Ayrıca fotoğraf Gary Speed ve Luca Jones için yapılan saygı duruşundan.

25 Kasım 2011 Cuma

LFC-Man City (maç öncesi)


Premier Lig'in en pahalı ve en kaliteli kadrosuna sahip olan Man City... Hiç şüphesiz hak ettikleri yerdeler. En başarısız sonucu 2-2 olan bir takımdan bahsediyoruz. Lider bu hafta namağlup unvanıyla Liverpool'a konuk oluyor. Liverpool'da keyifler yerinde, Chelsea maçı kazanılmış. City'de kafalar karışık, herkesin aklı Napoli'de kalmış. CL'den elenmenin eşiğinde olan Citizenler ligde sakata gelmek istemiyor.


Liverpool son 6 maçta 3G 3B almış, Man City 6G. Man City karşılıklı son 12 PL maçında Liverpool'u 1 kez yenebilmiş ve son 8 Anfield ziyaretinde sadece 2 beraberlikleri var. Son olarak Andy Carroll 5 PL maçında City'ye tam 4 gol atmış.


Man City Liverpool'a tam kadro geliyor. Ev sahibinde ise Gerrard kesin olarak oynamayacak, Carragher'ın da oynaması beklenmiyor. Stoperde Agger-Skrtel ikilisinin oynadığı 3 maçta Liverpool sadece 1 gol yemiş ve hiç yenilmemiş. Bellamy'nin eski takımına karşı ilk 11'de yer alması bekleniyor.


Anfield'daki son Manchester City maçı 3-0 Liverpool'un üstünlüğüyle bitmişti. O maç Carroll'ın 2 gol attığı maç olarak aklımda yer edinmiştir.


Pazar 18.00 LigTV3

23 Kasım 2011 Çarşamba

Ama City?



Citizenler sezon başında hedefi ligde ilk 3'e girmek ve ŞL'de birkaç tur atlamak olarak koymuştu. Birincisini gerçekleştirmek üzereler ve hatta görünen o ki sezon sonu şampiyon bile olabilirler. Ama Bayern maçıyla beraber ŞL defteri büyük ihtimal City için kapanacak. Napoli'nin son maçta grubun sonuncusu 0 puanlı Villarreal'e kaybetmesi mucizelere kalmış ve City'nin üst tur şansı da.


Sezon öncesi Manchester City'nin kadro kalitesi herkesçe biliniyordu. Ama yine herkesin dilinde aynı şey vardı: takımdaki çoğu oyuncu PL şampiyonluğu yolundan geçmemişti. İlla ki sezonun bir döneminde tökezleyeceklerdi. Bu yoldan defalarca kez geçmiş olan Ferguson'a göre şansları daha azdı. Evet sezon başında Man City'ye biçilen rol böyleydi ama Old Trafford'daki 6-1'lik maç sonunda City tüm karşı görüşleri ezip geçti.


City'nin tökezlemesini pusuda bekleyen grup Napoli mağlubiyetiyle tekrar ortaya çıktı. Mancini ŞL için umutların tükenmediğini ve sonucun lig motivasyonunu etkilemeyeceğini söyledi. Mancini ne kadar kendinden emin olursa olsun bu sonucun takımın motivasyonunu etkilemesini istiyorum açıkçası. Ne de olsa bu pazar Anfield'da konuğumuz olacaklar.

20 Kasım 2011 Pazar

Geri dönüş


Öncelikle merhaba. Bloga dönmek, özellikle böyle bir maç sonunda dönmek benim için heyecan verici oldu.

Liverpool'un ilk 11'i açıklandığında aslında maçın hareketli geçeceği belliydi. Yıllardır öne sürülen Chelsea'nin yaşlandığı ve artık eski hızlı oyunundan uzak olduğu tezine Dalglish'in iyi çalıştığı anlaşılıyordu. İsimlerden ziyade aslında Dalglish'in kendi tabularını yıkması açısından da ilk 11 oldukça önemliydi. Yıkıcı özelliği ve büyük maç tecrübesi yüksek olan Bellamy, Premier Lig'de 15 şut çekip bunlardan yalnızca 1'inin kaleyi bulabildiği Downing'den formayı kapmıştı. Bu, aynı zamanda Downing'in ilk 11 başlamadığı ilk PL maçıydı.

İlk yarı Liverpool'un kontrolünde geçti. Hücumda ve savunmada fazlasıyla koordineli bir takım görüntüsü vardı. Açıkçası ben uzun süredir Liverpool'u bu kadar tutkulu ve kusursuz görmemiştim. Rakibin yavaşlayan ayaklarının da etkisiyle Liverpool ilk yarıda istediği tempoyu ortaya koydu. Belki 1 gol atılması hayal kırıklığı olabilir ama oyun olarak 1 golden çok daha fazlası vardı. İlk golü ise uzun süre unutamayacağım. Mikel'in akılalmaz hatası, Suarez'in Bellamy'yi düşünebilmesi ve NBA'in lokavt olduğu şu zamanlarda Bellamy'nin Steve Nash'i kıskandıracak derecede attığı ekstra pası. Maxi'ye golü atmak düştü elbet ama öncesi benim için harikaydı. İşte tam bu dakikalarda Chelsea'nin maçın devre arasında Maxi'ye transfer teklifi götüreceği söylentisi Twitter'a düştü bile.

Mikel-Sturridge değişikliğine ya da golün tam da Liverpool'un yorulduktan sonra arkaya yaslanmaya çalışıp da Chelsea'nin akın akın geldiği dakikalarda gelmesine şaşıran olmuş mudur sanmam. 1-1'den sonra iki takım da kontra-atak için pusmaya başladı. Yorulan Bellamy ve Maxi'nin yerine Downing ve Henderson'ın girmesi ibreyi kırmızı tarafa döndürdü aslında. Kontra-atağın kralıysa Adam ve Johnson'dan geldi. Chelsea'nin solundaki açığı gören Adam, Johnson'a harika bir pas attı. Johnson ise geçen seneden kalan sol bek tecrübesini ortaya koydu. Bu golünde geçen sene sol bek oynadığı maçların büyük etkisi var.

Liverpoollu futbolcuların bugün sol kollarına siyah bant takmalarının sebebi takımın 3. kalecisi Brad Jones'un lösemi hastası oğlu Luca Jones'un hayata gözlerini yummasıydı. Maç sonunda ise Charlie Adam ve Glen Johnson bu galibiyeti Brad Jones'a armağan etti. Futbol bu yüzden güzel...