12 Ağustos 2010 Perşembe

At, eşek ve Poulsen

Top kapma ve pas konusunda lider olan bir ön liberonuz takımdan gidiyorsa yerine nasıl birini alırdınız? Mascherano gibi bir oyuncunuz gidiyorsa tercihiniz kim olurdu?

Cevap Poulsen değildi elbette. Hodgson'ın bu tercihi "tanıdık" kontenjanından mı göreceğiz. Poulsen her ne kadar Juventus'ta aranan bir adam olmasa da en azından günü kurtarmak için bizzat Hodgson tarafından transfer edildi. Verilen 5,5M€ ve 30 yaşında olması kafalardaki soru işaretlerini silmeye yetmiyor. Hodgson'ın Gerrard'ı orta sahada oynayacağı için yanında Lucas gibi birinin olması Liverpool için büyük çan sesleri demekti. Şimdi Poulsen'in bu mevkiye daha doğrusu PL'ye uygun biri olup olmadığını göreceğiz. Arsenal maçında oynayacağını sanmıyorum ama içerideki Trabzon maçında Poulsen'i ilk 11 bekliyorum.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Martin O'Neill

Martin ONeill PL'nin kalburüstü hocalarından. Aston Villa'dan ayrılma kararı ise son derece manidar. Bir menajerin elindeki oyuncuyu tutmak istemesi kadar doğal bir olay yok. Milner ve Barry'nin City'ye gitmesine karşı çıktığını ve yönetimin kendisini kale almadığını belirtmiş ONeill.

Aston Villa için sezon başlangıcında böyle bir olayın olması kötü. ONeill açısından bakacak olursak bugünkü kararını 2 ay önce verseydi muhtemelen şu an Liverpool'un başında olacaktı. Kendisinin bu yıl görev yapmasını beklemiyorum. Tahminim seneye Alex Ferguson'un yerine Man Utd'ın başına geçecektir.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Joe Cole

Tipini değil de oyunculuğunu beğendiğim birisiydi Joe Cole. Hem hızlı hem yetenekli. Biraz müzmin sakatlık da var tabi. Ama yine de Yossi Benayoun'un yerini doldurabilecek en iyi oyuncuydu. Hele hele de bu fiyata.

Yossi Benayoun / 30 / 7M €
Joe Cole / 28 / 0 €

Daha kazançlı bir takas olamazdı herhalde.

13 Temmuz 2010 Salı

Hiddink'i üzen

6 Mayıs 2009 Stamford Bridge / dk. 90+2 / Guus Hiddink yedek kulübesinde

11 Temmuz 2010 Johannesburg Soccer City / dk. 116 / Guus Hiddink bu kez seyirci koltuğunda

Iniesta birkaç yıl daha futbolu bırakmayacağına göre sıra Türkiye'de olmasın sakın! Aman Iniesta!

12 Temmuz 2010 Pazartesi

2014

1-Iker Casillas (33): Mourinho önderliğinde CL şampiyonluğu kazandı. İspanya milli takım rekorunu Zubizarreta'dan aldı.
2-Raul Albiol (28): Halen Real Madrid'de. Puyol'un milli takımı bırakmasıyla formayı kaptı.
3-Gerard Pique (27): Barca defansının vazgeçilmezi. Genç ve tecrübeli kavramının içini dolduruyor.
4-Carlos Marchena (34): Dünya Kupası'ndan önce futbolu bıraktı.
5-Carles Puyol (36): Euro 2012'den sonra futbolu bıraktı. Barcelona'da yardımcı antrenör
6-Andres Iniesta (30): Barcelona ile başarıdan başarıya koştu. Son dakika gollerinin vazgeçilmez adamı. Sonraki sezon Barcelona kaptanı olacak.
7-David Villa (32): Bojan ile beraber Barcelona'nın gol yükünü çekiyor. Gol sayısı konusunda kırılmadık rekor bırakmadı.
8-Xavi (34): Dünya Kupası'ndan sonra futbolu bırakıyor. 2 yıllık Barcelona kaptanlığını Iniesta'ya devredecek.
9-Fernando Torres (30): Atletico'ya geri döndü. Sakat kalmayacak kadar futbol oynuyor. Gol kralı olmasa da gollerine devam ediyor.
10-Francesc Fabregas (27): Barcelona orta sahası ona emanet.
11-Joan Capdevila (36): Puyol ile beraber futbolu bıraktı.
12-Victor Valdes (32): Barcelona'nın birinci kalecisi. Halen.
13-Juan Manuel Mata (26): Chelsea'ye transfer oldu.
14-Xabi Alonso (32): Mourinho'nun gözdesi olalı beri formasını kimselere vermiyor.
15-Sergio Ramos (28): Maicon'un gelmesiyle sol bek ve stoper oynuyor kafasına göre. Eski formunda.
16-Sergio Busquets (25): Yaşı ilerlemesine rağmen kabız futbolu devam ediyor. Bir orta saha oyuncusu Fabregas, Xavi, Iniesta ve Messi ile aynı antremana çıkıp kendini nasıl geliştiremez? Cevap.
17-Alvaro Arbeloa (31): Rotasyona giremeyince takımdan ayrıldı. Valencia'da oynuyor.
18-Pedro Rodriguez (26): Barcelona'da sağ açık.
19-Fernando Llorente (29): Tottenham macerası kısa sürdü. Atletico'da adaşı ile beraber.
20-Javi Martinez (25): ?
21-David Silva (29): City'de misyonunu başarıyla tamamladı. Manchester'ın diğer yakasına geçti. Avrupa Ligi'nde Fenerbahçe'ye attığı gol hala hafızalarda.
22-Jesus Navas (29): Mourinho ile dikişi tutmayanlardan. Man Utd'da da tutunamayınca İspanya'ya dönmek istiyor.
23-Pepe Reina (31): Gerrard'ın vasiyeti üzerine Liverpool kaptanı oldu. Başarılı kurtarışlarına devam ediyor.

Bunlar sadece tahmin elbette. Bakalım kaçı tutacak?

9 Temmuz 2010 Cuma

Draft 2003 & Big Three



LeBron tarihi kararını verdi. Miami deyince akla ilk Wade gelse de artık sadece Wade değil 2003 Draft'inin diğer 2 flaş ismi LeBron ve Bosh da Miami'de.

LeBron'un bu kararı direkt yüzüğe mal edilmeli. Kendisi de konuşmasında böyle dedi zaten. NY, NJ, Chicago ya da Cleveland deseydi belki tek başına şampiyonluğu kovalayıp efsane olmak istediği anlaşılacaktı. Öyle olsaydı şampiyon takım LeBron'un takımı olacaktı. Bir ego için fazlasıyla iyi. Ama Miami'de olası şampiyonluklar bahsettiğimiz Big Three'ye bağlanacak. LeBron da 3'ün 1'i olacak.

2003 Draft'inin 1, 4 ve 5. tercihleri ilk kontratları dolduğunda aynı takımda buluştu. Bu muazzam bir birliktelik. Tarihte önceden yaşanmış mıdır bilemiyorum. Olan sanki araya kaynayan Carmelo'ya oldu gibi.

Mutlaka zaman zaman sorunlar baş gösterecektir. Ama bu takım önümüzdeki 3-5 yıla ambargo koyacak gibi.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

İmza heyecanı

Süper Lig'in yeni ekibi Konyaspor bugün imza şov yaptı. Ama ne şov! Dış transferde 3, iç transferde 1 oyuncu sözleşme imzaladı. Burası haberin önemsiz kısmı. Asıl mesele, oyuncular imzalarken masanın kırılması. Futbol enteresan işte.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Ve Hodgson

Hodgson artık Liverpool'un başında. Beklenendi ama 1 aydır gerçekleşmiyordu. Hodgson'ın üzerinde büyük bir yük var artık. "Enkaz devraldım" dese yeridir. Gerçi o bunu tercih etmemiş. İlk demeci "İngiltere'nin en başarılı kulübünde görev almaktan gurur duyuyorum. Bir an önce futbolcularla tanışmak için sabırsızlanıyorum."

Hodgson'ı buraya getiren her ne kadar Fulham'ın geçen seneki Avrupa Ligi finali olsa da Hodgson Liverpool'dan önce birçok takımda çalıştı. Bunlardan bazıları Inter, Blackburn, İsviçre milli takımı.

Hodgson'ın Fulham'ına hayran kalsam da gelmesine hep önyargı ile baktım. Öncelikle onu buraya getiren performansın 1 senelik olduğu akıllardan çıkmamalı. Bir de Liverpool'da sadece takım kurmak başarının anahtarı değil şu an. Takımı en az bütçeyle kurmak... Bu konuda şüphelerim var işte. Bir de istediği takımı kurması ne kadar zaman alacak? Sorulması gereken sorulardan biri de bu. Çünkü bu takım eğer bu sene de CL'ye gidemezse uzun bir süre CL'den uzak kalacak. Şampiyonluğun adını ağzına almasın bile.

30 Haziran 2010 Çarşamba

Elenmeyi hak etmek

Henry kasım 2009'da o topa eliyle dokunduğunda milyonlar Fransızların biletini kesmişti. Domenech döneminde sevilmeyen konusunda Yunanistan'la yarışır oldular! İlk turda bir TV dizisini aratmayacak olaylar yaşandı. Anelka'nın Londra'ya dönüşü sonrası ipler koptu ve aylar önce lanet okuyan milyonlar sonunda derin bir "oh" çekti. Fransa elenmeyi sonuna kadar hak etmişti.

Eleme grubunda neredeyse tulum çıkartan İngiltere, sezonun 2. yarısında üst üste gelen sakatlıkların kurbanı oldu. Sakatlar her ne kadar düzelse de hiçbiri eski performansını veremedi. Verilmeyen gole ağlayan İngilizler kusura bakmasın. Slovenya maçının 89. dakikasında Milner'ın korner bayrağına topu götürmesiyle çoktan elenmeyi hak edenler arasında yer aldılar.

Portekiz de dün eve dönüş biletini aldı. O eşleşmeden İspanya yerine Portekiz çıksaydı kim sevinirdi acaba? Savunma anlayışı yerleşmiş ancak hücum yönü kısır bir takım vardı baştan beri. Fildişi-Portekiz maçında iki takımın da üzeri çizilmişti. Ama tatili birkaç gün uzatan Portekiz oldu. Kuzey Kore maçı haricinde futbol tabirinin içini bir türlü dolduramadılar. Eduardo ve Coentrao'yu izlemek ise Portekiz'den geriye kalan iki tatlı anı oldu.

28 Haziran 2010 Pazartesi

Write the Future?

Nike'ın dünya kupası öncesi Write the Future'ı izleyip de beğenmeyen yoktur sanırım. Ama bakıyorum da reklamdaki futbolcuların akıbetleri hiç de iç açıcı değil.

Didier Drogba: Son dünya kupasında oynamasının önüne taş koyan sakatlığı halletti. Ama Kaptan olarak bencil ve disiplinsiz oynayan Fildişi'nin gruptan çıkmasını halledemedi.
Fabio Cannavaro: Onun da son dünya kupasıydı. İtalya ile beraber dibe vurdu. Trajik bir şekilde sonuncu oldular.
Wayne Rooney: Kupa boyunca çok etkisiz olmasının yanında şimdi de kupadan elendiler.
Theo Walcott: Hazırlık kampında elenenlerden. Güney Afrika'ya gelmedi bile.
Franck Ribery: Haksız bir şekilde geldikleri dünya kupasında rezil olup gittiler. Bireysel olarak yorum yapmaya gerek yok.
Ronaldinho: Güney Afrika'ya gelmeyenlerden. Dunga'nın tercihi.
Cristiano Ronaldo: Elimizde bir tek C. Ronaldo kaldı. Onun da akıbeti yarın belli olacak.

18 Haziran 2010 Cuma

Etti 5

Belki beklenen oldu Lakers kazandı ama maç hiç de beklendiği gibi geçmedi. Her sayı için her hücum için ekstra ekstra ter döküldü. Skor çok ilginç 83-79. NBA'de, özellikle de finallerde pek alışık olmadığımız türden bir skor.

Aslında Lakers'ı maça ortak eden Artest sürprizi ve çok sayıda serbest atıştı. Kobe bir ara çok kötüydü falan ama serbest atışlarla geri döndü. Ve maçın en kritik anlarında art arda gelen 3 üçlükten de bahsetmeden duramayacağım. Önce Sheed, sonra Artest ve en son Rondo. Bu 2 üçlük maçtan son çeyrekte kopan Celtics'e yetmedi elbette. Celtics'in de artık bittiği andır. Son çeyrekte "yaşlı"lık "tecrübeli"liğe ağır bastı. Adımları takip etmekte zorlanan Boston o kadar çok faul yaptı ki kendisini resmen maçtan düşürdü. Allen-Pierce-Garnett üçlüsünün seneye ne yapacağına dair bir fikrim yok. Ama bildiğim bir şey var. Aynı Celtics seneye buraya bile gelemeyecek. Mutlaka bazı taşların değişmesi gerekiyor.

Kobe de bu şampiyonlukla 5'e ulaştı. Bill Russell'ın 11'ine ulaşması imkansız ama Jordan'ı yakalaması an meselesi. Efsaneler arasında çoktan yer aldı bile. Geçen sene karısının 4 parmağında yüzük vardı. 5.yi gösteriyordu. O an hala gözümün önünde. Ne kadar çabuk olmuş diyor insan.

17 Haziran 2010 Perşembe

Maradona ve Higuain

Sağolsun Maradona hücum futbolu oynatıyor ki gözümüz futbol görüyor. Gerçi o kadroyla Inter savunması yapacak hali yok ya! Arjantin'in bireysel yeteneklerden yoğrulmuş güzel bir futbolu var. Gruptan sonra elbette bu kadar rahat oynayamayacaklar. Messi olsun Higuain olsun takım savunmasına yardım etmek zorunda kalacaklar. Ama onları 3 maç da olsa böyle izlemek oldukça keyifli. Higuain'e de ne diyeyim yani. Adam fırsatçı...

9 Haziran 2010 Çarşamba

Uğurlar olsun

Acısıyla tatlısıyla bir Rafa dönemi kapandı. King Kenny Liverpool'a menajer arayadursun, Benitez Inter ile anlaştı bile. 6 yıllık Benitez döneminde 2005 İstanbul da yaşandı ligde 7.lik de.

Liverpool son yıllarda hep lige asılmayan ama CL'de farkını ortaya koyan takımdı. Geçen sene CL'de çeyrek finalde dillere destan (4-4) bir şekilde veda etmesine rağmen ligde 2. oluyordu ki o zamanki oynanan futbol son 20 yılın en iyi Liverpool'u idi. Ve tabi 20 yıldır Liverpool ilk defa lig şampiyonluğuna bu kadar yaklaşmıştı.

Kaderin cilvesi işte. Bu sene o Liverpool CL'de gruplarda 3. oldu. Avrupa Ligi'nde yarı finalde kaybetti ve en önemlisi ligde ancak 7. olabildi. Benitez'in eli artık ilk yıllardaki kadar güçlü değildi. Amerikan şirketi görünümündeki kulübün son kriz dönemleri elbette Benitez'in manevra kabiliyetini azalttı. Benitez ise yüklü tazminatını isteyip kulübe yük olmak istemedi. 16M£'luk tazminatın çok çok altında 3M£'a anlaştı.

Sakatlıklar, mali sıkıntılar, fiyasko transferler bir yana Benitez hemen hemen geliştirdiği kadar geriye götürdü takımı. Birçok oyuncudan potansiyelinin üstü verim alma özelliğini sonuna kadar kullandı. Örneğin Xabi Alonso, Kuyt, Mascherano, Riera, Benayoun... Belki de kariyerlerinde bir daha hiç Benitez'in oynattığı gibi oynamayacaklar.

Şimdi Inter'in avantajını oldukça iyi kullanacaktır. Hem mali yönden rahatlık hem de 5 yıl üst üste şampiyon olmanın verdiği yalnızlık... Man Utd, Chelsea, Tottenham olmadığı gibi Ferguson, Wenger, Redknapp da olmayacak. Bırakalım dostumuz İtalyan futbolunun tadını çıkarsın.

Bize de Mourinho'nun Real macerasının bitmesini beklemek düşer.

8 Haziran 2010 Salı

Açılış maçları

Fransa 98'den bu yana Dünya Kupaları ve Avrupa Şampiyonaları'nın açılış maçlarının skorlarına bir göz atalım:

1998 Dünya Kupası (Fransa)
Brezilya 2-1 İskoçya

2000 Avrupa Şampiyonası (Belçika-Hollanda)
Belçika 2-1 İsveç

2002 Dünya Kupası (Güney Kore-Japonya)
Fransa 0-1 Senegal

2004 Avrupa Şampiyonası (Portekiz)
Portekiz 1-2 Yunanistan

2006 Dünya Kupası (Almanya)
Almanya 4-2 Kosta Rika

2008 Avrupa Şampiyonası (Avusturya-İsviçre)
İsviçre 0-1 Çek Cumhuriyeti

4 Haziran 2010 Cuma

Güney Afrika için 10 gözde senaryo


Öncelikle merhaba! Sınır Tanımayan Blog kepenkleri Dünya Kupası ile açmaya karar verdi. Hoş-beş etmeden yazımıza geçelim.

Orda burda onlarca senaryo dolanıyor. Kimileri favorileri göğe çıkarırken kimileri sürpriz peşinde oluyor. Gelin 10 gözde senaryoyu beraber inceleyelim:

1- Avrupa Dominasyonu: Her futbolsever Dünya Kupası gruplarını gördüğü anda ilk 2'yi ve daha sonraki turların hesaplarını yapar. Diğer Dünya Kupalarında olduğu gibi bunda da Avrupa futbolu diğerlerine birkaç adım önde başlıyor. Grup 1.leri tahmin edilirken de Brezilya ve Arjantin'in grupları hariç diğer hepsinde 1. sıraya Avrupa takımları yazılıyor. 7/9 fena sayı değil. Bir de olur da yarı final oynayan 4 takımdan 3'ü Avrupalı olursa popüler kıta sanırım bir kez daha kendini ispat edecek.

2- Messi+Maradona=Arjantin: Arjantin en gözde takım. Hücum hatları açık ara 32'nin en iyisi. Ama görüyoruz ki fanatik Arjantinliler ve "Hand of God" ruhunu geri isteyenler hariç kimse Arjantin'in şampiyonluğunda umutlu değil. Elbette sonlarını kendileri hazırladılar. 90+ larda Güney Afrika'ya gelmeleri, Maradona'nın istikrarsız kadro tercihleri gibi sebeplerle kimse Arjantin'i şampiyonlar arasına yazmıyor. Mavi-beyazlıları izlemek oldukça zevkli olacak. Umarım 2002 faciasını tekrar yaşamazlar.

3- "Renkli" Kıta Afrika: Ev sahibi kıtanın sakinleri mücadele olarak bize hep zevkli maçlar izletmişlerdir. Ancak yine şampiyonluk ve yarı final hayal gibi görünüyor. Güney Afrika ev sahipliği gazıyla gruptan çıkmaya çalışsa da işi zor.
Nijerya 2.lik için favori görünüyor.
23 oyuncusunun 3'ünü kendi liginden kalan 20'sini de Avrupa'dan getiren Cezayir, elemelerdeki savaşın galibi olarak gelse de toplama bir takım gibi duruyor.
Gana deyince akla ilk Essien gelirdi ama Essien takımını Güney Afrika'da kaderiyle baş başa bıraktı. Onların da işi çok zor.
Etoo'nun ayağına bakan Kamerun grup 2.liği için avantajlı.
İlk maçta Portekiz'i yenip malum ölüm grubundan çıkma hesapları yapan Fildişi ise bugün hüzne boğuldu. Kaptan Drogba kupada yok.

4-Honduras-Yeni Zelanda-Kuzey Kore: Gruptan çıkmalarına imkansız gözüyle bakılan takımlar. Umarım Güney Afrika'ya neden geldiklerini hepimize ispatlarlar.

5- Brezilya Hegemonyası: 5 kupalı Brezilya şüphesiz turnuvanın en tecrübeli ülkesi. Gösterişli kadrosu ve ulaşılmaz geçmişiyle kimisi için bir rüya kimisi için en kötü son. Öyle veya böyle Brezilya en azından çeyrek finale kadar çıkacak. Sonrası kısmet işte. Beklentileri 2006'da Almanya'ya gömüp öyle eve dönmüşlerdi. Sambacılar aynı 2006'dan önce olduğu gibi elemelerde 1. olmayı yeterli görmeyip bir de Konfederasyon Kupası'nı ceplerine koydular. Son anıları değiştirmeye kararlılar. 2014'e hem ev sahibi hem de son şampiyon olarak gitmek kadar güzeli var mı? Bir de ilginç istatistikleri var. 5 kupanın 4'ünü Avrupa dışında almışlar. Afrika, Brezilya'ya uğurlu gelir mi dersiniz?

6- 2006 Finalistleri: O günün kadroları aynı değil elbette. Ama teknik adamlar aynı. Domenech ve Lippi milli takımlarında son maçlarına çıkacak. Son ikinci Fransa sadece Avrupa'nın değil Dünya'nın da en saygı duyulan kadrolarından birine sahip. Ancak şöyle bir durum var. Yıllardır "Fransa milli takımı" diye çağrılmıyorlar. Onların adı "Domenech'in Fransa'sı" Fransa'nın verimli nesillerinden biri Raymond Domenech'in elinde çürüdü. Ülke olarak artık Blanc'ı bekliyorlar. Henry'nin eli ile geldiklerinde İrlanda'nın ahı tutar mı diye düşünmüştüm aslında. Kuraları kolay değil ama muhtemelen gruptan 1. çıkacaklar.
Diğer finalist daha doğrusu son şampiyon İtalya ise Lippi sonrası ve öncesi Donadoni ile zorlu bir imtihan yaşadı. Üst üste başarısız ve umutsuz günler yaşayan ekip en son Konfederasyon Kupası'nda dibe vurdu. Güney Afrika'da elbette kendilerini toparlayacaklardır. Ama Lippi yerine bir başkası olsaydı daha umutsuz olacaklardı.

7- Asyalılar: Güney Kore, Kuzey Kore ve Japonya. Gruptan çıkma ihtimalleri çok düşük. Hatta turnuvaya renk katmaları bile beklenmiyor. Doğrusu ben de onları pek antipatik buluyorum. Umarım haksız çıkarım.

8- Amerikalıların Akıbeti: Amerika kıtasının tamamı Brezilya ve Arjantin değil elbet. Diğerleri pek medyatik olmamasına rağmen Dünya Kupası'nda kendilerinden söz ettirmeye kararlı.
ABD; Dempsey, Altidore, Donovan uyumuna bel bağlayıp 2. olma peşinde. Birde ilginç Konfederasyon anıları var ki. Aynı bizim Euro 2008 gibi.
Uruguay ve Meksika'nın aynı gruba düşmesi şanssızlık diyelim. Ama ikisinin de çıkmak için yeterli şansları var.
Paraguay, İtalya'nın; Şili ise İspanya'nın yancısı olmak için hazır.
Bir de Honduras var. Onu da yukarıda yazdık zaten.

9- Turnuva takımı Panzerler: Kupaya kaptansız katılacak takımlar sadece İngiltere, Gana ve Fildişi değil. Almanlar da kaptanları Ballack'tan yoksun kupaya katılıyorlar. Medyamıza "turnuva takımı" olarak geçen Almanya yine bu özelliğini kullanmayı deneyecek. Eski Alman mühendisleri bu kez Türk yapımı Mesut'a bel bağlamak zorundalar.

10- İngiltere-İspanya: Final için biçilmiş en güzel kaftan. Bir yanda futbolu bulan, dünyaya kabul ettiren ve ligiyle futbolu sevdiren biraz soğuk biraz hızlı bambaşka bir ülke. Diğer yanda futbolun en paslısı, 11 kişinin oynadığı tiyatro oyunu, izleyicileri İngiltere gibi büyüleyip, takımları Brezilya gibi yenen ülke. Birini diğerinden ayıramıyorum. İngiltere hızlı, tempolu, orta sahası en az forvetleri kadar gol isteyen bir takım. İspanya'nın ise gol gibi bir derdi yok. Pas yaptıkça gol zaten kendisi geliyor. İngiltere'nin başında Capello olmasa muhtemelen kimse onları bu kadar konuşmayacaktı. "66 ruhu"nu her kupada çağırırlar. Ama bu kez çok inanıyorlar. "Stoper ikilisi dünya üzerinde başka hiçbir yerde yok" demek isterdim Ferdinand sakatlanana kadar. Ama bu onları yıldırmayacak. Capello'nun tam bir winner olduğunu onlar da biliyorlar. İngiltere için ölü toprağını serpip şampiyon olma vakti geldi.
İngiltere, futbolun en iyisi ise İspanya, futbolun en güzeli. Del Bosque'nin ekibi kendi tarihlerinin en güçlü takımlarından birine sahip. Orta sahası ve forveti dudak uçuklatan cinsten. Dünya Kupası'nı almaya tam olarak hazırlar. Futbolculara en fazla prim vaat eden takım olmaları da cabası. Ama en büyük korkuları ve handikapları Dünya Kupaları tarihinde çeyrek finalden öteye gidememeleri. Muhtemelen son Avrupa Şampiyonu, bu zinciri kıracak. Fakat gösterişli bir şampiyonluk muhteşem olacak.

Dipnot: Değinmediğim ve içimde kalan bir Hollanda var. İspanya'yı Barcelona saydığımızda Hollanda'yı da Arsenal saymamız gerekir. Turuncular Euro 2008'deki gibi yine renk katacaklar. Umarım erken elenmezler çünkü onları izlerken zevk alıyorum.