9 Ağustos 2013 Cuma

Liverpool yazı nasıl geçirdi?


Rafael Benitez'in gidişinden sonra Liverpool her anlamıyla duraklama dönemine girmişti. Başarısız ve pahalı transferler, istikrardan uzak performanslar ve Şampiyonlar Ligi vitrininden tamamen uzaklaşma... 20 küsur yıldır şampiyon olamayan bir camia için bunlar bir hayli fazlaydı. İşte tam böyle bir zamanda Brendan Rodgers, kulüp efsanesi Kenny Dalglish'ten bayrağı devraldı.

2012-13 sezonunda yine inişli-çıkışlı ama hep pozitif oynayan bir takım izledik. Liverpool sezon boyu oynadığı maçlardan 5-6 tanesi haricinde hepsinde dominasyonunu rakibe kabul ettirdi, pas oyununu Premier Lig'e adapte etti. Liverpool puan tablosunda 7. olmasına rağmen pas yüzdesi, topa sahip olma, şut, pozisyon hazırlama ve açık oyundan atılan goller istatistiklerinde ilk sıralardaydı. Liverpool takım halinde gol atmak için çabalayan ve karşılığını genellikle alamayan bir takım olarak sezonu kapattı.

Brendan Rodgers en baştan beri transfer havuzunun eskisi kadar geniş olmayacağını biliyordu. Liverpool Şampiyonlar Ligi mücadelesinden tamamiyle uzaklaşmıştı. Böylesi bir takıma yıldız oyuncu getirmek eskisi kadar kolay olmayacaktı. Şartlar böyle olunca Premier Lig'de parlayan genç bir oyuncuyu, Fransa Ligi gol kralını, Şampiyonlar Ligi'nde gruplarda 5 gol atan bir forveti, U20 Dünya Kupası'na damgasını vuran takım kaptanını Liverpool'a getiremiyorsunuz. Rodgers da bunun bilinciyle transfere yaklaştı. Önce bildiği oyuncuları tercih etti. Ve devre arası sihirli değneğini iki kez takıma dokundurdu. Her menajer Coutinho ve Sturridge gibi iki oyuncuyu aynı anda transfer edip ikisinden de verim alacak kadar şanslı değildir. Kuzey İrlandalı bu yönden epey şanslıydı. Çünkü Coutinho da Sturridge de kariyerlerinde büyük kulüplerde tutunamamış ve daha alt seviyede forma şansı bulmuş oyunculardı. Riskli transferlerdi.

Brendan Rodgers geçen sezon yalnızca 14-15 oyuncuyu gerçekten kullanabildi. Bu sadece oynayanların yorulması anlamına gelmiyor. Formsuz oyuncuların dinlendirilmediği, kenardakilere de fazla şans verilemediğini işaret ediyor. Ayrıca sıkışan maçlarda taktiksel olarak bir değişiklik yapılamadığını bizlere gösteriyor. Liverpool gerçekten de ilk golü yediği maçlardan sadece birinde (Aston Villa) galibiyete ulaşmayı başarmıştı.

Rodgers hatalarından ders alabilen bir menajer. Yukarıda yazdıklarımın tamamından haberdardı. Transfer hikayeleri de bu yönde gelişti.




Kimler geldi?

Luis Alberto (20 - Sevilla - 6.8M£): Geçtiğimiz sezon kiralık geçirdiği Barcelona B'de 11 gol 18 asistle oynadı. Sol kanat ve forvette oynuyor. O mevkiler dolu olduğu için hazırlık maçlarında forvet arkasında oynadı. Jonjo Shelvey'nin yerine rotasyona girecektir.

Iago Aspas (26 - Celta Vigo - 7M£): Celta'yı önce La Liga'ya çıkaran sonra da ligde tutan oyuncu olarak biliniyor. Sezonu 12 gol 7 asistle kapattı. Hazırlık maçlarında oldukça hazır göründü. Sadece oynamıyor aynı zamanda arkadaşlarına güzel pozisyonlar hazırlıyor. İlk başlarda Premier Lig'in heyecanını kaldırmakta zorlansa da uzun vadede hücuma renk getirecektir.

Simon Mignolet (25 - Sunderland - 9M£): Premier Lig'deki kalburüstü kalecilerden. Geçen sezon 11 maçı gol yemeden tamamladı. 5 maçta maçın oyuncusu seçildi. Reina'nın son yıllardaki formsuzluğunda taraftarlara adeta ilaç gibi geldi. İlk maçlarda kurtardığı penaltı ve pozisyonlarla taraftarın gönlünde şimdiden yer edindiğini söyleyebilirim.

Kolo Toure (32 - Man City - Ücretsiz): Carragher'dan boşalan veteran stoper rolüne transfer edildi. Hiçbir zaman hızlı bir oyuncu olmadı ancak tecrübesiyle defansı çekip çeviriyor. Yedek olarak transfer edilmişti ancak beklenen stoper transferi gelene dek as takımda yer aldı ve oldukça başarılı oldu. İki farklı takımda Premier Lig şampiyonluğu var. Bu başarıyı tadan tek Liverpool oyuncusu. Mental olarak da takıma katkı sağlayacaktır. Bedavaya gelmesi büyük avantaj.

Aly Cissokho (25 - Valencia - Kiralık): Oldukça atletik ve hızlı bir oyuncu. Sol bekte Jose Enrique'yle rekabet etmeleri ikisinin de oyununu ilerletecektir. Ben iyi bir performans sergileyip sezon sonunda kalıcı olarak Liverpoollu olacağını düşünüyorum.

Tiago Ilori (20 - Sporting Lizbon - 7,5M£): Geleceğe yönelik yapılan bir transfer. Ancak bu sezonluk ondan bir şey beklemiyoruz. Gelecek sezondan itibaren kadroda yer almaya başlar. Açıkçası Ilori'nin sonunun Coates'e benzemesinden korkuyorum.

Mamadou Sakho (23 - PSG - 17M£): Liverpool için yazın en parlak ve marka transferi. 17 yaşından beri Paris'in değişmez ismi olan Sakho bu yaz Marquinhos'un transferiyle yedeğe düşmüştü. O da kendisini bir anda Liverpool'da buldu. 6 sezonda 151 maça çıktı. Yıllarca kaptanlık yaptığı için takıma mental anlamda da destek olacak. Agger ile beraber uyumlu bir tandem olacaklarını düşünüyorum. Belki de Liverpool'da sembol olan oyunculardan biri olacak.

Victor Moses (22 - Chelsea - Kiralık): Liverpool'un son transferi Moses aslında Chelsea'nin şişen hücum rotasyonuna yenik düştü. Forma bulabileceği bir takıma gitmek istiyordu ancak Liverpool'a gelmesi iki taraf için de iyi oldu. Geçen sezon 24 maçta forma giyen Moses, Sturridge'in yarısı kadar bile etki yapsa sezon sonu Liverpool'da kalacaktır. Chelsea'ye geri döneceğini sanmıyorum.



Kimler gitti?

Jamie Carragher (35 - Sky Sports - Emekli): Liverpool efsanesi Carragher gözyaşlarıyla kariyerini bitirdi. 17 sezonda 11 kupa kazandı. Geçen haftasonu Steven Gerrard anısına düzenlenen gösteri maçında tekrar sahaya çıkarak tribünlere duygu dolu anlar yaşattı. Biz onu en çok Arbeloa'ya bağırmasıyla hatırlayacağız*


Andy Carroll (24 - West Ham - 15.5M£): Geçen sezonu West Ham'da tamamlayıp ikinci yarıya adeta damgasını vuran forvetimizin bir ayağı zaten Londra'daydı. Rodgers'ın en baştan beri kadroda düşünmediği milli oyuncunun kalıcı olarak transfer olması üç taraf için de hayırlı oldu. Biz onu en çok atkuyruğu saçıyla ve pahalı bonservisiyle hatırlayacağız.

Jonjo Shelvey (21 - Swansea - 5M£): Sayısız kere fırsat tanınsa da bir türlü kendisinden beklenilen performansa ulaşamadı. Henüz geç değil belki de kendisini bir başka PL takımında bulur. Luis Alberto transferinden sonra gideceği kesin gibiydi. Biz onu en çok kel kafasıyla ve kaçırdığı pozisyonlarla hatırlayacağız.

Danny Wilson (21- Hearts - Ücretsiz): Rangers'tan büyük umutlarla transfer edilen defans oyuncusu son üç sezonunu kiralık olarak geçirmiş, üstelik pek de tecrübe kazanamamıştı. Geçen sezon oynadığı Hearts'a bedelsiz olarak katıldı. Yolu açık olsun.

Suso (19 - Almeria - Kiralık): Suso'yu Benitez takıma getirmiş, Rodgers da kazandırmıştı. Geçen sezon fırsat buldukça iyi işler yaptı. Ancak ilk 11 oynamayacak olması nedeniyle kiralık yollandı. Almeria'da Coutinhovari bir performans sergileyecek mi göreceğiz.

Pepe Reina (30 - Napoli - Kiralık): 2005 yazında takıma katılan İspanyol oyuncunun bizde pek çok anısı var. İlk 3 sezonunda üst üste yılın kalecisi seçilerek büyük bir başarıya imza attı. Fakat Benitez'in takımdan ayrılmasıyla birlikte performansı gitgide düştü. Son 2,5-3 sezondaki formuyla adeta dibe vurmuştu. Yalnızca Barcelona sözkonusu olduğunda Liverpool'dan ayrılmayı düşünmüştü. Kader onu Napoli'ye sürükledi. Orda eski günlerine dönmesi en büyük dileğimiz. Belki de Liverpool'a bir daha hiç dönmeyecek... Giderken Liverpool'a ve taraftarlara bir veda mektubu yazdı mektubu buradan okuyabilirsiniz. Biz onu en çok kurtardığı penaltılarla ve Man Utd maçında sahayı kat edip Ngog'la gol sevincini paylaşmasıyla* hatırlayacağız. Kendisi de en çok onu hatırlayacak zira. Yolu açık olsun.

Stewart Downing (28 - West Ham - 5M£): 20 milyona transfer edilen Downing geldiğinde ligin en iyi kanatlarından biriydi. Fakat kaldığı 2 sezon boyunca bir arpa tanesi kadar katkı sağlamadı. Son iki yılda saçları dökülen benden başka Liverpool taraftarı varsa da bunda Downing'in etkisi yadsınamaz. West Ham, Carroll'da olduğu gibi Downing'de de taraftarları rahatlatmayı başardı. Bu yüksek maaşlı kardeşimizi bedavaya bile yollasak kâr edecekken üzerine 5 milyon almamıza halen şaşıyorum. Transfer döneminin en yararlı transferiydi. Umarım futbolseverlere daha fazla cinnet getirtmeden futbolu bırakır.

Daniel Pacheco (22 - Alcorcon - Ücretsiz): Yine Benitez döneminde takıma katılan gençlerdendi. Potansiyelini hep korusa da bir türlü patlayamadı. Yolu açık olsun.


Usame Assaidi (24 - Stoke - Kiralık): Neden alındığını anlayamadımız oyunculardandı. Downing'in ilk 11 oynadığı ve Sterling'in sakat olduğu zaman bile takıma giremedi. Bence takımda durduğu hataydı. Sezon sonu da satılır büyük ihtimalle.

Fabio Borini (22 - Sunderland - Kiralık): Transfer sezonu sonunda rotasyonda oldukça geriye düşmüştü. Forma şansı bulmak için Sunderland'e kiralık gitti. Umarım formda bir şekilde geri döner.




Bu yaz neler oldu?


  • Liverpool bu yaz Uzak Doğu turunda önce Cakarta sonra Melbourne en son da Bangkok'a uğrayarak yüzbinlerce taraftarıyla kucaklaştı. Ardından Liverpool'a dönerek gelirleri Steven Gerrard Vakfı'na bağışlanmak üzere bir gösteri maçı yaptı. Bu maçta kadim dostlardan Carragher ve Fowler da yer aldı. Ardından Norveç'e gitti. Norveç de Liverpool'un en çok lisanslı üyesinin bulunduğu Avrupa ülkesi. Ardından İrlanda'da Celtic ile maç yapan takım İngiltere'ye döndü.
  • Liverpool bu sezon Celtic maçı hariç tüm hazırlık maçlarını kazanmayı başardı. Ciddi anlamda rakip olacak bir takım karşısına çıkmasa da geçen sezonlarda galibiyet görmeden sezona başladığı olmuştu.
  • Hazırlık maçlarında Aspas ve Coutinho harika performanslar sergiledi. Hücumdaki uyum ve hareketlilik izlemeye değerdi.
  • Kaptan Steven Gerrard sözleşmesini uzattı. Böylece kaptan en az 2 yıl daha kırmızı formayı şereflendirecek.
  • Bitmek bilmeyen stoper transferi: Liverpool'un yıllardır çözemediği defans sorunları Carragher'ın emekli olmasıyla iyice alevlenmişti. Toure'yi kadroya katan Kırmızılar uzun süre stoper transfer edemediler. Toure'nin de sakatlanmasıyla çalışmalara hız veren yönetim Ilori ve Sakho'yu transfer etti. Böylece belki de Liverpool defansı uzun bir süreden beri ilk defa bu kadar zengin bir kadroya ulaşmış oldu.
  • Henrik Mihtaryan elden kaçtı: Liverpool transferlerle yaza hızlı girmişti. Fakat bu hızı kesen Ermeni yıldız oldu. Şahtar Donetsk ile bu transfer için 21M£ karşılığı anlaşılmıştı. Sağlık kontrolü için gelen Mihtaryan'ın uçağı önce Londra'ya indi. Ne olduysa da ondan sonra oldu. Londra Heathrow Havaalanı'nda Liverpool taraftarlarının formalarını imzalayan Mihtaryan birkaç gün ortadan kayboldu. Araya menajeri girdi. Dortmund'un teklifi kabul edildi. Ve Ermeni yıldız Dortmund'a imzayı attı. Liverpool'un çehresini değiştirecekti fakat Liverpool onun alternatifini henüz transfer etmiş değil. Böylesi oyuncuları elden kaçırmak ise artık Liverpool taraftarlarının alıştığı bir durum.
  • Christian Eriksen ve Toby Alderweireld: Ajax'ın bu iki yıldızını Şampiyonlar Ligi'ne kalamayan bir takıma getirmek oldukça güç olsa gerek. Nitekim yazın başından beri uğraşan yönetim bu oyuncuları bir türlü transfer edemedi. Yılan hikayesine dönen transferler sonucunda Eriksen Tottenham'a, Alderweireld ise Atletico Madrid'e katıldı.
  • Diego Costa: Costa'nın adı geçtiğinde bizler takımı güçlendirmek için mi yoksa Suarez'in yerine mi alınacak diye düşünmeye başladık. İstatistikleri Liverpool'a tam uygun bir oyuncu olduğunu gösteriyor. Ligin en çok pozisyon hazırlayan ve şut çeken takımı ile %26 gibi gole çevirme oranı olan bir oyuncunun bir araya gelmesi gözleri kamaştırabilirdi. (Suarez %12) Hatırlatalım bu istatistikte Costa tüm Premier Lig oyuncularını geride bırakıyor. Çirkeflik ve kart görmede olduğu gibi... 21M£ ederinden çok gibi görünmüş olsa bile önce Atletico oyuncuyu satmayacağını açıkladı. Ardından Costa, Liverpool'a gitmeyeceğini duyurdu. Böylece bir transfer hikayesi daha -şimdilik- sona ermiş oldu.
  • Willian: Anji'nin iflasın eşiğinde olması ve oyuncuları dağıtma kararı almasının ardından Liverpool, takıma ilaç gibi gelecek olan Willan'a talip olmuştu. Liverpool Brezilyalı yıldızla anlaşmaya yaklaşırken bir anda Tottenham transfere dahil oldu. Uzun süren pazarlıklar sonucu Tottenham'la anlaştığı söylenen oyuncunun aniden Chelsea'ye transfer olduğu duyruldu. Böylece Liverpool bir yıldızı daha elinden kaçırmış oldu.
  • Liverpool transfer döneminde tam 8 oyuncuyu kadrosuna kattı. Genel olarak giden oyunculardan daha kalitelileri takıma geldi. Üstelik Downing, Carroll ve Reina'nın yüklü maaşlarını da kâr sayabiliriz. Toplamda 30 milyona yakın para cepten çıktı. Tüm bunların yanında Suarez'i de takımda tutan Liverpool ilk 4 mücadelesine şimdiden gözünü dikmiş görünüyor.



  • VE LUIS SUAREZ:

Liverpool'un ve Premier Lig'in en çok merakla beklediği konulardan biri Luis Suarez'in akıbetiydi. Geçirdiği 2,5 sezonda attığı gollerden çok hal ve hareketleriyle gündeme gelen Uruguaylı Liverpool'daki günlerinin sonuna gelmişti. Yazın başında "Real Madrid'den teklif gelse elbette giderim" ile başlayan macerası "Bırakın gideyim" ile son bulacak gibi.
Geçen sezona damgasını vuran oyuncunun birçok talibi vardı. Rodgers defalarca oyuncunun satılık olmadığını ve gelen tekliflerin oyuncunun değerinin altında olduğunu söylese de Suarez artık gitmek istiyordu.
İlgilenen takımların başında gelen Arsenal'in 40 milyonluk teklifi reddedildi. Ancak daha sonra sözleşmesindeki maddeden yararlanmaya çalışan Arsenal 40,000,001£'luk bir teklif yaptı. Bu teklif Rodgers ve Henry tarafından itibarsız olarak yorumlandı.
Liverpool'un Norveç'e olan yolculuğuna 'ayağındaki sakatlık' nedeniyle katılmayacağını açıklayan Suarez, tüm kulüp ordayken İngiliz basınına bir röportaj verdi. Yalnızca birkaç ay önce "İngiliz basınından ailecek rahatsız oluyoruz. İngiltere'den bu yüzden ayrılmak istiyorum." dediği İngiliz basınına... Taraftarlara Şampiyonlar Ligi'ne katılan bir takıma gitmek istediğini duyurdu. Geçen sezon yönetimden aldığı "ŞL'de yer alamazsak giderim" sözünün uygulanmasını istediğini söyledi. Belki de son kez 'gemileri yaktı'. Yönetim, menajer ve kendisi arasında özel kalması gereken sözü basına duyurduğu için oldukça çaresiz kalmış olmalıydı. Nitekim Futbolcular Birliği'nden gelen yanıt da Liverpool yönetimini aklar nitelikteydi: "Liverpool Suarez'i satmak zorunda değil."
Liverpool yönetimi ve Rodgers'ın kriz yönetimiyle Suarez krizi çözüldü. Rodgers'a göre Arsenal'den başka hiçbir takım Suarez'e resmi teklif yapmamıştı. Başka John Henry de "Suarez'i rakibimiz olan bir takıma satmayacağız" diyerek Suarez'i adeta köşeye sıkıştırmış oldu. Daha sonra Suarez takım arkadaşlarından ve menajerinden özür dileyerek takımla çalışmaya başladı. 25 eylüldeki Man Utd'a karşı yapılacak Lig Kupası maçında cezasını tamamlayarak sahalara dönebilecek. Belki de Liverpool'un en iyi transferinin kendisini takımda tutmak olduğunu herkese ispatlayacak.


Kişisel tahminim: Liverpool bu sezon geçen seneye göre daha baskılı ve keyifli futbol oynuyor. İyi futbolu maçın geneline yaymayı başaramasa da Liverpool geçen sezonki durumdan farklı olarak kötü oynadığı halde kazanabiliyor. Bunda defans ve kalecinin de etkisi büyük. Suarez'in dönüşüyle takım oyununun devamı sağlanabilirse Liverpool bu sezon rakiplerine korku salmaya devam edecektir. Bence Liverpool bu sezon Arsenal ve Man Utd ile 4.lük mücadelesine girip ligi 5. tamamlayacak.

31 Mart 2013 Pazar

Kaptan Fantastik!


Hafta içi Brendan Rodgers yaptığı açıklamada, "Gerrard 19-20 yaşında gibi. Tek bir günü boş geçirmiyor. Takımımızın en önemli parçası olduğuna şüphe yok. Onunla sözleşme yenilemek istiyoruz." demişti.
Premier Lig'e aynı sezon çıktıklarından beri Paul Lambert, Brendan Rodgers'a 3-0'lık bir üstünlük sağlamıştı.
Steven Gerrard PL'de en çok Aston Villa'ya gol atmıştı. (10)
Liverpool bu sezonki ilk maçta Aston Villa'ya oyun olarak üstünlük sağlasa da maç 3-1 Villa galibiyeti ile sonlanmıştı.
O maçta Christian Benteke 2 gol 1 asistle oynayarak maça damgasını vurmuştu.
Benteke son 10 maçında 8 gol atarak takımın en formda oyuncusu idi.
Cumartesi günü Wigan, aldığı galibiyetle Aston Villa'yı düşme potasına sokmuştu.

Bu bilgiler ışında başladı maç. Ve Liverpool özellikle Coutinho'nun Suarez'e attığı paslarla golü bulmaya çalıştı. 31. dakikada ise bir uzun ve bir kısa pas sonrası Benteke tek vuruşta golü buldu.
İkinci yarıya hızlı başlayan Liverpool'un golü bulması yalnızca iki dakika sürdü. Suarez'în yalancı bir koşuyla demarke ettiği boşluğu gören Coutinho, Henderson'a nefis bir asist yaptı. Böylece Henderson sezon başından beri 3. golünü atmış oldu. Genç oyuncu yeni hocası Rodgers geldiğinden beri her maç oyununun üstüne koymayı başarıyor.


Golden sonra önce Coutinho, sonra Glen Johnson gole çok yaklaştı ancak Liverpool'un ikinci golünü atmak kaptan Gerrard'a nasip oldu. Başarılı driblinglerle Villa defansını çılgına çeviren Suarez yine böyle bir pozisyonda penaltıyı almayı başardı. Kaptan ise Guzan'ın uzandığı köşeye topu atarak Aston Villa'ya karşı 11. golünü atmış oldu. Bu penaltı Luis Suarez'in Liverpool'a geldiğinden beri takımına kazandırdığı 10. penaltı idi. Bu golle Steven Gerrard kulüp tarihinde Michael Owen'ı geride bırakarak en çok gol atan 7. futbolcu oldu.
Ama kaptanı maçın adamı yapan şey golden beş dakika sonra çizgiden çıkardığı top oldu. Benteke'nin şutuna kafasını uzatan Gerrard mutlak bir golü de önlemiş oldu.



İşte tam burada kaptan için ayrı bir parantez açmak istiyorum. Mayıs ayında 33 yaşına basacak olan Gerrard, bu sezon birçok top kaybetti, pas hatası yaptı, her futbolcu gibi. Ama Liverpool armasının sahada olduğu dakikaların tamamında kaptanlık pazubandını gururla taşıdı. Kaptan Gerrard, kadim ekürisi Alonso'nun gidişinden bu yana en iyi sezonunu geçiriyor. [10 gol 10 asist] Üstelik ayağındaki ağrı yüzünden enjeksiyon desteğiyle bu maça çıkmak zorunda kalmış. Oynadığı her dakika, izleyenleri yaşı hakkında tereddütlere düşürüyor. İnsanlar emin olmak için internetten tekrar tekrar doğum tarihini kontrol ediyorlar. O, şüphesiz başımıza gelen en güzel şey.

Liverpool bu sezon ilk golü yediği maçların hiçbirinde galibiyeti bulamamıştı. Bugün bu istatistik de tarihe karışmış oldu.
Liverpool, taraftarlara günden güne iyileşen bir futbol sunuyor. 2-3 maçta bir puan kaybı olsa da gelecek sezona kadar takım bu istikrarsızlığın da üstesinden geldiğinde daha iyi yerlerde olacaktır.



Villa Park sakinlerinin bugün şirin bir konuğu da vardı. 8 yaşındaki Liverpool taraftarı Joshua Jackson Liverpool'un baş maskotu idi. Lösemi hastalığını 2010'da yenen ve geçtiğimiz aylarda hastalığı tekrar eden minik Joshua tedavisi için gereken maddi ve manevi desteği Liverpool Futbol Kulübü'nden aldı. Futbol bazen böyle şeylerle güzelleşiyor işte. #JoshuaBeatingCancer

21 Mart 2013 Perşembe

Demir almak günü...

Steve McManaman, Jamie Carragher, Dominic Matteo, Steven Gerrard
Michael Owen, David Thompson, Robbie Fowler

Liverpool efsanelerinden Jamie Carragher'dan sonra Michael Owen da sezon sonu futbolu bırakacağını açıkladı. Bugün de internette şöyle bir fotoğraf gördüm ki konu ile alakalı, paylaşayım istedim.
1998'de Liverpool Futbol Akademisi'nin A takıma hediye ettiği 7 genç poz vermişler. Fotoğrafın altına da "şanslı yedili" diye not düşülmüş.

Bonus: Ayrılık Mevsimi by Çetin Cem Yılmaz

2 Mart 2013 Cumartesi

Welcome on board


Lig kupası şampiyonu Swansea'yi 5-0'la geçen Liverpool için bugünkü Wigan maçı serinin devamı için çok önemliydi. Neyse ki Kırmızılar DW deplasmanından 4-0 galibiyetle ve başları dik bir şekilde çıkmayı başardılar.


Maçın genelinde Wigan oyuncuları ilk defa beraber oynuyormuşçasına berbattılar. 14 şut çekmeleri sizi sakın yanıltmasın kendi sahalarında yaptıkları her pas Liverpool oyuncuları için birer kontra-atak fırsatıydı adeta.
Kaleci El-Habsi'nin de 100. Premier Lig maçının kabusa dönmesi Liverpool'un işini oldukça kolaylaştırdı.

Downing'in erken golü Wigan'ın hatalar silsilesini başlattı bir bakıma.
Coutinho ise zarif oyununu iki asistle süsledi.
Luis Suarez'in bu sezon attığı 5. frikik golü Wigan kalecisine nasipmiş. Zenit maçında 2 frikik golü atan Suarez bu maçı da boş geçmedi. Ayrıca hat-trick yapan Uruguaylı, Van Persie'yi geride bırakarak 21 gole ulaştı ve gol krallığını ele geçirdi. Böylece Suarez, Premier Lig ismi tescil edildiğinden bu yana bir sezonda 20 golü geçen 3. Liverpool oyuncusu oldu. (Fowler -iki kez-, Torres)
Maçta 6 kurtarış yapan Reina'nın da yılın en iyi maçını çıkardığını eklememiz gerek.



Bu galibiyet Liverpool taraftarını 5.lik için ateşledi. Özellikle ocak ayından itibaren önce Sturridge'in ardından da Coutinho'nun takıma katılmasıyla ivme kazanan Liverpool için kritik aşama asıl şimdi başlıyor. Liverpool geçen sezon Lig Kupası'nı kazandıktan sonra ligde tamamen iddiasını kaybetmiş ve arka arkaya mağlubiyetler almıştı. İşte tam bir yıl önce Dalglish'in öğrencileri son 10 maç kala inanılmaz bir düşüş yaşamıştı. Şimdi ise Rodgers önderliğinde takım belki de yeni bir hedef peşinde koşuyor.


Sizin için istatistikleri derledim ve grafikte görüldüğü üzere Dalglish'in ve Rodgers'ın 28 maç sonundaki galibiyet-mağlubiyet sayıları tamamen eşit. Liverpool'u geçen sezon 8. yapan ise Lig Kupası'na odaklanan takımın lige gereken önemi vermemesi idi. Bu sezon daha olumlu ve üstün oynayan Liverpool'un artık kafasına takacak bir Avrupa Ligi ya da Lig Kupası yok. Belki de bu son iki maç Liverpool'un 5.lik için başlayan mücadelesinin fitilini ateşleyen maçlardır.

28 Şubat 2013 Perşembe

Faizi kalsın, bana aşkımı verin


82 yaşındaki emekli hazine avukatı Muazzez Giray, geçtiğimiz günlerde Garanti Bankası'nın reklamında oynadı.* Aslında pek çoğumuz onu tanıyoruz fakat bu ismiyle değil.

Kimimizin aşka dair duyduğu ilk şiir, kimimizin ilanıaşk ederken yardım aldığı, kimimizin karşılıksız aşkların çıkmaz sokaklarında dost edindiği o şiir, Sezai Karakoç'un meşhur şiir serisi** Monna Rosa'nın Monna Rosa'sı Muazzez Akkaya -şimdi Giray-. Neşredilip yazar tarafından kitaplaştırılana dek bu gizemli şiirin bir kopyasına ancak şanslı iseniz sahip oluyormuşsunuz. Birkaç yıl önce Muazzez hanımın izine ulaşılana kadar hakkında pek çok efsane söylendi, yazıldı. Çağımızın ulaşılabilirliği o efsaneleri ve şiirin gizemini yok etti adeta. Fakat konumuz şimdilik bu değil.

**Diğer ikisi akrostiş olmadığı için ilgi çekmediğinden midir bilmem ama Monna Rosa üç şiirden oluşmakta. Hatta şair "Ve Monna Rosa" diye de bir ek yapmış bu seriye. 3+1 diyebiliriz.
1 2 3 +

19 yaşında bir âşığa göre bir hayli fazlaydı o şiir. Sezai Karakoç'un içindeki cevheri çıkarmasına yardım ettiğine şüphe yok. Karakoç birçok şiirinde o kadından, Rosa'dan, ilham aldı. Onlarca yıl o şiirleri yayımlamaktan imtina etti. Aşkına duyduğu saygıdan ötürü hayatı boyunca evlenmedi. Birkaç genç nesli peşinden sürükledi. Aşkın önünden geçmeyen insanları duygulandırdı. Aşkına karşılık bulamayanların gözyaşlarını sildi. Genç kızları da imrendirdi şüphesiz. Lakin iş sizin sandığınız gibi değil. Muazzez hanımın bu aşktan haberi varmış evvelden. Sezai bey de kendisine şiirler, kitaplar vermiş. Şiirin kendisine yazıldığını ise sonradan öğreniyor. Genç Sezai'den elektrik alamadığını, etkilenmediğini falan söylüyor. Yıllar içinde evlenmiş de olsa cümleleri sanki başka birine yazılmış herhangi bir şiire söylenmiş gibi. Duygusuz ve bayağı...
Kimse kimseyi sevmek zorunda değil elbette. Hele konu aşka gelince karşılık bulmak oldukça zor. Ama altmış yıl sonra beni bile bu denli etkilemiş bir şiirin muhatabında yaprağı dahi kıpırdatmaması bana çok garip geldi. Hani "taş olsa dile gelirdi" derler ya, sahiden taş olsa duygulanır, ufalanır, üç beş kelam ederdi. Anladığımız kadarıyla Muazzez hanım bir "ping-pong masası"na vurmuş, bir genç Sezai'ye. Ve bugüne dek "ölülerin niçin yaşadığını" anlayamadan ömür sürmüş.
Belki de Garanti Bankası'nın bize vermek istediği subliminal mesaj da budur: "Bakın bu saf aşklar para etmiyor. Gelin sizin aşkı faize yatıralım."

Bilmiyorum, dört katım yaşındaki, uğruna müstesna şiirler yazılan bu kadına haksızlık ediyorum belki de. Üstelik hikayenin iki kahramanı da hayatta. Muazzez hanım mutlu bir evlilik yapmış. Çocukları, torunları var. Meslekte de oldukça başarılı ve mutlu bir geçmişi var bunu anlayabiliyoruz. Sezai bey kalbinde başka kadına yer ayıramamış, evlenmemiş hiç. Şiirleriyle adından söz ettirmiş, hayatını siyasete ve davasına adamış. Birçok ödül almış. Halen Yüce Diriliş Partisi'nin genel başkanlığını yapmakta.
Onlar hayatlarını doğru bildikleri yolda sürdürmüşler. Umuyorum ki ikisi de mutlu bir ömür yaşamışlardır.
Ancak beni asıl korkutan ise yeni Muazzezlerin aramızda olması. Allah hepimize kıymet bilen mâşuklar nasip etsin.
Ne diyeyim, "hayırlısı"...

Bonus-1: www.youtube.com/watch?v=nrIfNU6_HhM
Bonus-2: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/5749412.asp?yazarid=131&gid=61
Bonus-3: http://www.geyve.com/index.php?option=com_content&task=view&id=6353&Itemid=28
İlham kaynağım: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/Murat_Mentes/askin-faizi/36398

3 Haziran 2012 Pazar

Her yönüyle Dirk Kuyt transferi


6 yılda bizle ağlayıp, bizle gülen içimizden biri olan Dirk Kuyt bugün itibariyle Fenerbahçe'nin sözleşmeli oyuncusu. Bu süre zarfında kırmızı forma altında 285 maça çıkıp 71 gol kaydeden Hollandalı'yı elbette unutmayacağız. Ama ben onu daha çok hat-trick yaptığı Man Utd maçıyla, Cardiff maçında attığı golle ve bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle hatırlayacağım.


Şampiyonlar Ligi'ne gitmek için iddialı olan Fenerbahçe açısından böyle bir oyuncu adeta kaymaklı ekmek kadayıfı. Hem sağ kenarda hem ileri uçta oynaması olsun, hem kafa toplarına hakimiyeti olsun, hem de defansa yardıma gelmesi olsun her anlamda Fenerbahçe'ye yararlı olacaktır. Üstelik Premier Lig'de 208, Şampiyonlar Ligi'nde 38, milli takımlar düzeyinde 88 maça çıkmış birinin takımda yer alması diğer bütün oyuncular için de ekstra motivasyon. Oyun tarzı ve kariyer olarak Elmander benzeri bir etki göstereceğini tahmin ediyorum.


Liverpool açısından ise 18 milyona gelmiş olan bir oyuncuyu 1 milyona göndermek elbette üzücü. Ancak ben 6 yılda Liverpool'un Kuyt'ten fazlasıyla yararlandığını düşünüyorum. Ayrılığında iki tarafın da kırılmaması güzel oldu açıkçası. Kuyt önümüzdeki ay 32'sine girecek ve kabul etmeliyiz ki bu sezonki performansı öncekilere göre daha düşüktü. Belki sonraki seneler beklenen performansı ortaya koyamayabilirdi. O yüzden yedeğe düşüp mutsuz olmadan, hatta Euro 2012 kadrosuna seçilerek ayrıldı Kuyt.




Fenerbahçeli arkadaşlarıma ise endişe etmemelerini ve Kuyt'ün son yıllarının tadını çıkarmalarını tavsiye ediyorum. Ve ekliyorum Dirk Kuijt diye yazılır "Dirk Keüyt" diye okunur. Dikkat ederseniz beni de sevindirirsiniz :)

18 Mart 2012 Pazar

Wembley'ye dönüş


Diğerinin sıcaklığı henüz kaybolmamışken bir ulusal kupada daha Liverpool Wembley'nin yolunu tuttu. Malumunuz Federasyon Kupası'nın final maçının yanı sıra yarı final maçları da Wembley'de oynanıyor. Böylece Liverpool 1,5 ay arayla Wembley'ye tekrar çıkmış olacak. Ligdeki 7.lik her ne kadar iç karartıcı da olsa Liverpool için müzeye bir gümüş daha katmak taraftarın gönlündeki yarayı bir nebze olsun hafifletecek. Bu açıdan Federasyon Kupası da önemli.


Liverpool'un yarı finaldeki rakibi ise 27 martta rövanşı oynanacak olan Sunderland-Everton eşleşmesinin galibi olacak. İki takımla da daha bir hafta önce maç yapmamız bizim için avantaj. Kupada Sunderland bir adım önde gibi görünse de galibi şimdiden öngörmek zor. Bizim açımızdan bakacak olursak Dalglish'in Sunderland mağlubiyetinden dersler çıkardığına şüphem yok. Olası bir Everton eşleşmesi ise oldukça keyifli olacak. 3-0'ın anıları tazeliğini koruyor Evertonlılar için.

14 Mart 2012 Çarşamba

Steve Gerrard Gerrard



"Steve Gerrard Gerrard
He'll pass the ball forty yards
He's big and he's fuckin' hard
Steve Gerrard Gerrard"


4 maçtır galip gelemeyen, fazlasıyla ruhsuz ve formsuz bir takımı bu derbiye mükemmel bir şekilde hazırlayan Kenny Dalglish'e sonsuz teşekkürler.


Federasyon Kupası'ndaki Brighton & Hove Albion maçında 76 dakika beraber oynayan Gerrard, Suarez ve Carroll üçlüsü için "Liverpool'un başarısının tek şartı" demiştim. Bu maça kadar bahsi geçen üçlü ligde 3 maçta toplam 56 dakika sahada beraber oynamışlar. Bugünkü maç da bize bu üçlünün sahada kalmasıyla Liverpool'un başarısının doğru orantılı olduğunu gösterdi.


İki takımın form grafiklerini karşılaştırdığımızda ilginç bir tablo ortaya çıkıyor. Ev sahibi Liverpool son 11 maçında 2 galibiyet almış. Everton ise 7 maçtır yenilmiyor. Üstelik son 7 maçta yendikleri takımlar Man City, Chelsea ve Tottenham. İşte böyle başarılı sonuçlar alan bir takımı da derbide alt etmek kolay değil.


Maçın başı, ortası ve sonunda tamamen Liverpool'un hakimiyeti vardı diyebiliriz. İlk yarının belli bölümlerinde Everton'ın da atakları oldu fakat genel olarak böyleydi. Takımın tüm oyuncuları mükemmel performans ortaya koydular. Carroll tam 8 kafa topu aldı, Enrique tamamen kusursuz bir oyun oynadı. Daha da önemlisi Suarez mental olarak sahadaydı ve alışkanlıklarının aksine tam 2 asist yaptı.


Ve Gerrard. Kaptan Fantastik. Sahanın her yerindeydi bugün. Yeri geldi ceza sahasından takıma top dağıttı. Yeri geldi rakip kaleye en yakın adam oldu. Yeri geldi Enrique'nin kademesini doldurdu ve yeri geldi "40 yardlık pas" attı. Bugün canlı bir futbol dersi vardı sahada. Belki de Liverpool'un ihtiyacı olan tek şey buydu. Bir kıvılcım ve gerçek bir lider. Yılların değil fakat sakatlıkların yıprattığı bir efsaneyi özlemiştik. Belki hiçbir zaman eskisine dönemeyecekti. Newcastle maçında bize bir resital sunmuştu ama o günden bu yana sessizdi. Fakat dostlarım bugün eski Gerrard vardı sahada. Bitmek tükenmek bilmez enerjisiyle, West Ham'a uzatmalarda, Man Utd'a frikikten gol atan ve her şeyden öte varlığını Liverpool'a adamış bir taraftar olan Gerrard'dı sahadaki. Sağlıklı bir Gerrard futboldaki en güzel şey. Ve biz ona sahip olduğumuz için çok şanslıyız.


Bir Gerrard şarkısıyla başladık yazımıza. Yine bir Gerrard şarkısıyla bitirelim:


"Steven Gerrard is our captain
Steven Gerrard is a red
Steven Gerrard plays for Liverpool
A Scouser born and bred."

10 Mart 2012 Cumartesi

Kötü gidişe devam


Kenny Dalglish koltuğu devralır almaz ilk hamle olarak savunmayı toparlamaya çalıştı. Steve Clarke'ın da yardımlarıyla çeşitli uygulamalarla Liverpool hem defans olarak hem de takım savunması olarak birkaç seviye atladı. Bu uygulamalardan en temeli savunmayı ve takımı toplu halde daha geride tutmaktı. Takımın en uçtaki oyuncusu santra çevresinde olacak şekilde diziliyordu oyuncular. Bu diziliş Liverpool'u ligde en az gol yiyen takımlardan biri haline getirdi bu konuda hiçbir tereddüdüm yok. Ancak daha önce belirttiğim gibi takımı da blok halinde rakip kaleden uzak tutuyordu. Pek çok maçta oyuncular rakip kaleye ulaşana kadar yoruluyorlardı. Nitekim Liverpool birkaç yıldır kolay gol atan bir takım haline bir türlü gelemedi.


Bugün ise fazlasıyla geride olan defans çizgisinin üstüne bir de defanstan olabildiğine uzak olan bir orta sahamız vardı sahada. Geçmişte Lucas'ın üstün gayretleriyle bu iki blok arasında bağlantı kurabiliyorduk. Ancak elinizde dünya çapında orta saha oyuncularınız yoksa bu da sıkıntıya giriyor. Ya da Stoke gibi oynayacaksınız ki defans ile orta sahanın arasının bir önemi kalmasın. Kendimizi Stoke ile karşılaştırmak abesle iştigal olacak ama şu an Liverpool ile Stoke City arasındaki puan farkının 3 olduğunu söylesem kızmazsınız umarım.


Başı ile gövdesi ayrı oynayan bir Liverpool ve topu kanatlara yaymaktan başka pek bir şey düşünmeyen Sunderland vardı sahada. İki takım da orta sahada bol bol top kaybı yaparken nadiren ceza sahasına girmeye yeltendiler. Bardsley hücumunu feda edip Bellamy'nin başından ayrılmazken Suarez kendisini Sunderland defanslarının oluşturduğu çemberin içinde buluveriyordu. Böyle böyle dakikalar eridi gitti. Ben maçın 40 gün 40 gece sürse de golsüz biteceğini düşünürken ilginç bir olay oldu. Reina yıllar önce yine bir Sunderland maçında Bent'ten yediği gol kadar saçma bir gol yedi. Yine hatası yoktu ama buna da bahtsızlık diyorlar işte.


Son yıllarda izlediğim en saçma maçlardan biriydi. Liverpool oldukça da kötü bir futbol oynadı. Ama bu sezon o kadar çok kötü maç izledim ki hangisi en kötüydü ayırt etmekte zorlanıyorum. Sahadaki oyuncuların isimleri ve takımın oyun stili değişse de Liverpool en az Hodgson'ın zamanları kadar kötü futbol oynuyor. Son 11 lig maçında 2 galibiyet aldık ve 9 yıldan sonra ilk defa 3 maç üst üste mağlup olduk. Şu anki durum ligdeki 7.liğin de garanti olmadığını gösteriyor. Liverpool'un en yakın rakibi Sunderland ile arasında 2 puan var. Avrupa Ligi'ni garanti olması ve takımın Federasyon Kupası'nda devam etmesi Liverpool'u daha da alt sıralara sürükleyebilir.

5 Mart 2012 Pazartesi

Villas-Boas


Tercüman olmak, Portekizli olmak, Porto'yu ligde ve Avrupa Ligi'nde şampiyon yapmak bir teknik direktörü Mourinho yapmak için yeterli değil. Mourinho'yu özel kılan değerlerin başında sarsılmaz otoritesi, sıradışı basın açıklamaları, olağanüstü egosu ve tabii ki lig-iklim-kadro tanımaksızın başarılı olması geliyor. Villas-Boas'ın Porto'daki başarısının arkasında takım ruhunu oluşturmak ve oyuncuların her birinden maksimum verim almak vardı. Abramoviç yeni Mourinho bulma sevinciyle Villas-Boas'ın tazminatını cebinden ödedi. Ancelotti'nin tazminatını da eklediğimizde bu uzun vadeli yatırımından yalnızca 8 ayda vazgeçmesi onun sabırsızlığını gösteriyor.

Olayı yalnızca Chelsea'nin ya da Torres'in başarısızlığıyla yorumlamak büyük bir hata olur. AVB geldiğinden beri saha içinden çok saha dışı ve soyunma odasında terledi. Kısa vadede Lampard'ı, uzun vadede Terry'yi takımdan kesmeyi planladığı fark edildikten sonra takımda kendisine karşı bir lobi oluştu. Bu adamlar zaman zaman soyunma odasında menajerden daha çok konuşan isimler. Chelsea'nin başarılı olması için bu ikilinin yavaş yavaş takımdan uzaklaştırılması gerektiği, su götürmez bir gerçek. Ancak onları uzaklaştırmak da her babayiğidin yapacağı işler değil. En azından Şampiyonlar Ligi finali ya da Premier Lig şampiyonluğu bu konuda AVB'nin elini güçlendirebilirdi. Ama o daha sezon sonunu bile beklemeden fikirlerini ortaya koyunca "derin Chelsea"den kovulmasıyla sonlanan bir tepki gördü.

Bu süre zarfında 40 resmi maç yapan Chelsea bunlardan 19'undan galibiyetle ayrılmış. %47,5 oranı, AVB'nin Porto'sundaki %88'i düşününce oldukça düşük bir rakam. Şimdi sezon sonuna kadar takımın başında yardımcı antrenör Roberto Di Matteo olacak. Yazın ise Chelsea'nin yeni menajeri takımı devralacak. Yaklaşık bir hafta kadar önce Londra'ya gelen Mourinho İngiliz basınında favori olarak gösteriliyor. Ancak şimdilik bunlar varsayımdan öte bir şey ifade etmiyor.

3 Mart 2012 Cumartesi

Adını sen koy


Futbolda ne kadar iyi oynarsa oynasın bir takım gol atamıyorsa onun hiçbir değeri yoktur. Evet bugün Liverpool maçı domine etti. Evet bugün Liverpool Arsenal'i kendi yarı sahasına hapsetti. Ama bunların hiçbir önemi yok. Gazeteler Van Persie'yi manşete taşıyacak. Yorumcular Szczesny'yi konuşacak.


Suarez'in tiyatral oyunu, penaltının kaçması ve direkten dönen bir top sonucunda bu maçı sezonun özeti olarak ilan ettiğimde dakikalar 25'i gösteriyordu. Sezonun şu ana kadar olan kısmını tek maçta özetleyecek olsaydık o maçı Liverpool'un kaybetmesi gerekirdi. Nitekim öyle de oldu. Van Persie'nin bireysel yeteneği maçı Arsenal'e getirdi. Üstelik her maç onlarcası yapılan hatalardan sadece 2 tanesinin sonucunda. Bu kadar iyi oranla oynayan bir forvete sahip olsaydık kim bilir ne haldeydik şimdi.


Elindeki tek tesellisi Anfield'da yenilmemek olan Liverpool bu maçla onu da kaybetmiş oldu. Araya Lig Kupası'nı sıkıştırdığımıza bakmayın. Liverpool'un ligdeki formu içler acısı. Son 10 maçta sadece 2 galibiyet alıp 7. sıraya demir atmış durumdayız. Bu satırlar yazılırken Stoke karşısında 1-0 geride olan Norwich ile aramızda 4 puanlık bir fark var. Ayrıca eskiden büyük takımlara karşı büyük oynayıp, küçük takımlara puan kaybeden takım olarak aklımızda yer edinen Liverpool, bu kimliğinden de iyice uzaklaşmış durumda. İlk 6 takımlarına karşı yapılan 10 maçta 3G 3B 4M gibi bir sonuç var elimizde.


Liverpool oyun olarak belli standartların üstünde oynuyor ama eldeki durum sadece kadronun değil kulübün de alınan sonuçlar doğrultusunda sıradanlaştığını gösteriyor. Ülkenin en çok Avrupa Kupası kazanan ve 2. en çok lig şampiyonluğu kazanan takımının bu durumda olması beni de fazlasıyla üzüyor.

26 Şubat 2012 Pazar

Kupa bizim!


Wembley'de bir maça çıkıyorsanız maçta favori olmadığını bilirsiniz. Baştan sona çekişmeli bir maç oldu. Ama kabul etmek lazım Cardiff City 90 dakika sonunda maçı hak eden taraftı. Önce Kenny Miller, hemen sonra Luis Suarez altın fırsatları tepince uzatma devrelerini izlemek de nasip oldu. Kuyt dengesiz bir vuruşla takımını öne geçirdiğinde dakikalar sonra bir topu çizgiden çıkaracağından haberdar değildi. Ama Turner'ın vuruşunu çıkaramadı.



Penaltı atışları oyuncuların teknik birikimi, yeteneği ya da tecrübesiyle alakalı değildir. Oyuncunun o anki mental durumu ve ruh haline bağlıdır. Liverpool'un bu sezon defalarca penaltı kaçırmasının da bugün ilk 2 penaltıyı kaçırmasının da altında bu sebep yatıyor. Ancak maç boyunca ayakta kalan ve Liverpool'a karşı müthiş bir direnç gösteren Cardiffli oyuncuların 3 penaltı kaçırması beni fazlasıyla şaşırttı. Ve Steven Gerrard'ın kuzeni Anthony Gerrard'ın kaçırdığı penaltı bize son derece dramatik anlar yaşattı. Penaltıyı kaçırdıktan sonra Anthony gözyaşlarına boğuldu. Önce Reina sonra Steven Gerrard onu teselli etti. Futbol sahalarında eşine az rastlanır görüntülerdendi.


Maç hakkında da ufak bilgiler verecek olursak Liverpool Downing dışında ideal bir kadro ile sahadaydı. Downing her ne kadar stadda maçın adamı seçilse de her zamanki kötü oyununu ortaya koydu. Suarez ise geldiğinden beri en kötü oyununu oynadı. Kendisini sahaya vermekte zorlanıyor. Umarım bir an önce kendisini toparlar.



Lig Kupası'nı en fazla kazanan takım olan Liverpool, 9 yıl sonra bu kupayı tekrar kazandı. Bu şampiyonluk Exeter City, Brighton & Hove Albion, Stoke City, Chelsea, Manchester City'yi eleyen Liverpool'un 8. şampiyonluğu oldu. Gerrard ise 6 yıl sonra bir gümüş kupayı kaldırmış oldu. En son 2006'da Federasyon Kupası'nı kazanmıştı.