19 Haziran 2009 Cuma

Glen Johnson

Glen Johnson, 1984 doğumlu İngiliz milli takım oyuncusu. Sağ bek mevkiinde görev yapmakta. West Ham United'da futbola başlamış. 2003 yılında Chelsea'ye 7.4M£ (~8.3M€) karşılığında geldi. Chelsea'deki ilk yılında ve geldikten 1 yıl sonra Mourinho yönetiminde pek şans bulamadı zira Mourinho, Porto'daki sağ bekini (Paulo Ferreira) de beraberinde getirmişti (ek olarak Essien'in sağ beke çekilmesi de etkili oldu). 2006-07 sezonunda Portsmouth'a kiralık yollandı. Portsmouth'ta 26 lig maçına çıktı ve sonraki sene Portsmouth'a 4.9M£ (~5.5M€) karşılığında döndü. Portsmouth'ta başarılı geçen bir sezon sonucu İngiltere milli takımında formasıyla ödüllendirildi ve spor yazarlarının seçtiği yılın 11'ine seçildi.

Liverpool tarafında ise mali sıkıntılar baş göstermekte. Benitez Alvaro Arbeloa'ı Real Madrid'e 10-12M€ karşılığında göndermenin peşindeydi. Bu konudaki son gelişmeleri pek bilmiyorum ama Glen Johnson'ın gelmesiyle Arbeloa'nın pabucunun dama atılacağı bir gerçek. Johnson her ne kadar iyi bir oyuncu olsa da verilen 17M£ (~20.5M€) gerçekten ederinden çok fazla. Bunu telafi etmek için Arbeloa'dan başka para kaynağına ihtiyaç var.

Ben ise Glen Johnson'ın Liverpool'da başarılı performansına devam edeceği kanaatindeyim. Maliyetini amorti etmesi her ne kadar uzun sürse de en azından 2 yıl kalması hem takım için hem kendisi için yararlı olacaktır.

Bilgi ve istatistikler transfermarkt.co.uk'tan alınmıştır. Eğer hata görürseniz ve bildirirseniz memnun olurum.

15 Haziran 2009 Pazartesi

Zen Master

Tecrübe, görüp geçirmişlik. Sonra yetenek ve en son şans. Bu Orlando, Cavs'ten ne kadar tecrübeliyse, Lakers da Orlando'dan o kadar tecrübeli. Bir de şöyle bir olay var. Stan Van Gundy ve Mike Brown'ın kariyerlerinde 7şer defa playoff serisi kazanmışlar. Toplam 14 ediyor. Bir de yanına Phil Jackson'ı koyduğumuzda Zen Master'ın "şampiyonluk" sayısı -artık- 10. Bırakalım da Lakers ve Jackson tecrübenin ve şampiyonluğun tadını çıkarsınlar.

Jordan ve ekibiyle 6, Kobe ve Shaq ile 3 şampiyonluk kazandı Jackson. Bu kez elinde bir Shaq yoktu. Ama birbirine uyumlu çarkların hareket ettirdiği bir makine vardı adeta. Kobe gibi bir oyuncu eğer bu çarklardan birisi olamazsa yani kendi halinde takılırsa takımı için büyük facia olurdu. Bunu da o 'makine'ye monte eden yine Jackson idi.

Lakers'ı 3 sene şampiyon yaptıktan sonra 1 sene koçluğa ara verdi. O sezon Lakers batıda 11. olarak playofflara giremedi. Sonraki iki sene Jackson önderliğinde playoffların ilk turunda elendiler. O zamanki kadro tam bir faciaydı zaten.

Anlattıklarımdan bir sene sonra yani 2007-08 sezonunda Lakers aradığı kanı büyük bir kazıkla buldu. Gasol'ü kadroya kattı. Aslında o zamandan beri Lakers şampiyonluk favorisiydi. Geçen senenin sonunda yeni nesil "üçlü silahşörler" (Paul Pierce, Ray Allen, Kevin Garnett) tarafından mağlup edildiler.

Ve bu sezon batı konferansındaki yalnız birincilik aslında finallerin habercisiydi. Herkesin Cavs hakkındaki görüşlerini yanıltan bir Orlando vardı karşılarında. Her ne kadar Orlando -biri Staples'ta olmak üzere- 2 maçta üstün oynamasına rağmen yenilse de bunlar Lakers'ın hanesine yazılıyordu. Ve seri 2. kez Los Angeles'a gidemeden bitti.

Artık Jackson'ın her parmağında 1 yüzük var ve bu konuda Red Auerbach'ı da geçerek NBA tarihine geçti. Sanıyorum ki birkaç sezon daha götürecek Lakers'ı ve Kobe'yle beraber basketbola veda edecek. Yaş olmuş artık 63 zaten.

12 Haziran 2009 Cuma

"In Hedo we trust"

Bugün yine moral bozucu bir mağlubiyet. Bende kesin bir şey var buna eminim. Kimi tutsam bir şeyler oluyor sanki. Cavs'e bir numara büyük gelen Orlando, Lakers'a karşı 2. defa üstün oynadığı halde yenildi. Hoş şeyler değil elbet ama bunların hepsinin benim başıma gelmesi moralimi çok bozuyor artık. Bakarsınız bir gün televizyonu kırarım da rahatlarım.

Bu sabah yine yine ve yine Alston&Nelson şenliği vardı. Artık tahminim Los Angeles'tan bir villa karşılığı şampiyonluğu satmaları yoksa kendi takımına bu kadar zarar verecek adamlar artık Türkiye'de bile azaldı. Lakers'ın maça ortak olması ise A.Rıza sayesinde oldu. Arka arkaya attığı sayılar NBA'in mental konuda lideri Orlando'yu yıktı adeta.

Hatta bu mental yıkımın en sonuncusu ise Mickael Pietrus'un maç sonunda yaptığı hareket. Artık benim gözümde birinci değiller. Böylece Mickael Pietrus'un eski halini hatırlamış olduk. Disiplinsiz, çirkef, istikrarsız ve vasat bir adamdı Van Gundy onu bu şekilde yontmadan önce. Tipik bir Fransız işte. Son derece antipatik bir takımın antipatik bir oyuncusuna patlayıverdi.

Hido'ya övgüler, Lewis'e yergiler, Howard'a sitemler olacaktır. Zira Orlando takımı bugün normal seyrinin dışındaydı. Fisher da bu takımın fişini çekiverdi.

Başlığa dönecek olursak her maç sabahı göğsümüzü kabartan o müthiş insanı o şekilde görünce insan duygulanıyor bir an:

10 Haziran 2009 Çarşamba

Let's go Magic!


Serinin 3. maçı tam bir karnaval gibiydi. Sanıyorum ki tüm izleyenler basketbola doymuştur. En azından ben ağzıma kadar basketbol doldum. Hepimiz Orlando'nun kazanacağını tahmin ediyorduk ama bu denli müthiş hücum edeceklerini tahmin edenlerin sayısı üç-beşi geçmez.

Oyunun hemen başında, ilk çeyrekte, başlı başına iki müthiş performans vardı. Bir yanda "şut kaçırmayan" Kobe diğer yanda harikulade Orlando takımı. Orlando'nun performansı gerçekten çok ilginçti zira normal şartlara göre atış yüzdeleri inanılmazdı. Bu senenin facia adamı Rafer Alston önderliğinde adım adım ilerleyen bir ordu gördük sanki. Howard da topu aldıktan sonra kafasını kaldırınca küçük ama önemli iki asist yazdırdı istatistik hanesine. İlk çeyrekte 17 sayı kaydeden Kobe bir rekor sinyali vermişti ancak diğer bölümde ilk çeyreğe göre gerçekten çok sönüktü. Ha tabi yaptığı 8 asist bunu fazlasıyla karşılıyor.

İlk yarı sonucunda Orlando Magic'in iç saha yüzdesi %75'ti. Bu da finallerde yapılan en yüksek yüzde. Kaan Kural'ın da bahsettiği gibi "%45 sınır yüzdedir. Altı kötü, üstü iyidir. 50 iyidir. 55 harikadır. 75'i karşılayacak bir cümle kuramıyorum." Gerçekten öyleydi. Ama ilginçtir Magic bu yüzdeyle attığı sürece Lakers her zaman öndeydi. Gasol çok sağlam oynadı. Ariza her zamanki gibi Hido'yu çok yıprattı. Ancak bu yüksek yüzde maç bitene kadar Orlando'nun yanındaydı.

Koskoca Orlando tamamen kusursuz muydu? Hayır tabi. İlk yarıda aksayan parçalardan biri Rashard Lewis'ti. Lewis önceki maçlardaki performansından biraz ödün vermiş gibiydi. Gerçi ikinci yarı açıldı birkaç ceza üçlüğüyle beraber.

Hidayet'e ise ayrı bir paragraf ayırmak gerek. Tam bir basketbol üstadı. 1 oynuyorsa 1 de oynatıyor. Nerede sayı atacağını nerede asist yapacağını çok iyi biliyor. NBA'de çoğu takımda aranan parçaların tek kişide birleşmiş hali. Attığı 18 sayı ve yaptığı çok çok değerli 7 asist yine takımı sürükledi. O aslında gösterişli performansları tercih etmiyor, Van Gundy'nin diğer oyuncuları gibi. 40 sayı 10 asist yerine 20 sayı 20 asisti tercih edecek bir oyuncu.

Neyse laf kalabalığı yapmaktansa 4. maçı beklemek gerek. Tek bir tavsiyem var "serinin kader maçı" söylemlerine kulak asmayın. Sonuçta bu final serisi. Her maç kader maçı olmak zorunda.

Aşağıdaki resim ise maçı bitiren top çalma:

8 Haziran 2009 Pazartesi

Go to Orlando

Yazık değil mi şu adama? J.J. Redick ve Courtney Lee'nin başarısız bitiricilikleri Hido'nun yorulmasını silip attı. Şimdi seri Orlando'da ve deplasmanda daha iyi oynayan takım evine 2-0 geride dönüyor.

5 Haziran 2009 Cuma

Bu para adamı bozar


Man City başkanı olarak arz-ı endam eden Sulaiman al Fahim geçtiğimiz günlerde Portsmouth'u da kadrosuna kattı. Kendisinin bir kulüp alacağını bildiğimizden dolayı pek sürpriz olmadı. Ama asıl sürpriz Manchester cephesinde yaşandı.

2 yıldır Benitez'in isteyip durduğu Gareth Barry 12M£ karşılığında Man City yolunu tuttu. Barry "Hedefleri olan bir kulübe gelmek benim için sevindirici" dedi. Bu tip repliklere biz alıştık ama herhalde İngiliz medyası yeni yeni tanışacak. Eğer Gareth Barry zahmet edip son EPL puan durumuna bakmış olsaydı City'nin 10. olup Avrupa Ligi'ne gidemediğini görürdü mutlaka. Hedef derken FA Cup veya League Cup mı? Yoksa o kadrolarla Arsenal'in, Liverpool'un, Chelsea'nin alamadığı Premier League şampiyonluğu mu?

Man City'nin yeni hedefinde ise Carlos Tevez varmış. Eğer Liverpool onu da elinden kaçırırsa vay haline...

2 Haziran 2009 Salı