31 Mayıs 2009 Pazar

Game over

Lakers karşısında Hido ve saz arkadaşlarına başarılar...

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Seri ne zaman biter?

Cleveland-Orlando serisinin 6. maçı bu gece. Belki de lig 1.si olup muazzam performansı ile herkesi şaşırtan Cleveland'ın 2008-09 sezonundaki son maçı. Ya da şampiyonluk hikayesinde önemli bir sayfa.

5. maç itibariyle kırmızı köşede epey sevindirici gelişme oldu açıkçası. Bunları tek tek işlemek de bir cümle halinde söyleyivermek de mümkün.

Öncelikli olarak takımın mental olarak level atladığı gerçeği. Bu sene Cleveland, Orlando'ya karşı 23 sayıyla önde olsa da 45 sayıyla geride olsa da hep "küçük Emrah" psikolojisi ile oynadı. Orlando oyuncuları, Alston hariç, Cleveland oyuncularına karşı hep rahattı. Bir Hido, bir Pietrus'u ele aldığımızda zaten göreceğiz. Cavs ise hep gergin oldu. Hakemler 5 maçın hepsinde bariz Cleveland'a daha fazla şans tanıdılar. Ama buna rağmen mavi formalılar hep olgun davranış göstermişlerdi. 5. maçta ise özellikle son çeyrekte LeBron ve arkadaşlarının bu konuyu aştıklarını gördük. 10 sayı önde olmalarına rağmen bu farkı maç sonuna dek korumaları buna ispat olmalı.

Mike Brown LeBron James'i pek dinlendirme ihtiyacı hissetmedi maç boyu. Sadece 2,5 dakika dinlendi LeBron ve kendisini dinlendirmeyi öğrendi. 3 çeyrek kozasına çekildi ve 4. çeyrek 17 sayı attı. Hepsi birbirinden değerli sayılar. Ama en önemlisi Dwight Howard'ın 6. faulünü yaptırdığı basket-faul.

Mike Brown'a hep laf ettiğim konu ise hücumda zaten çok kısır olan takıma kazandırdığı rotasyon sorunu idi. Play-offlardaki ilk 8 maçta hücum konusunda pek sorun olmamıştı. Ama bu seride Van Gundy'nin de yoğun çabalarıyla Cleveland hücum opsiyonlarını kaybederek tamamen LeBron James'in mucize oyununa bel bağlamıştı. Her maçta olmuyor ki öyle performanslar. Bu maçta ise Gibson ve Szczerbiak rotasyona katılmış oldu. Her ne kadar Szczerbiak'ın katılması çok yararlı olmasa da en azından diğer oyuncuların dinlenmesi için bir fırsat. Ama Gibson için ayrı bir parantez gerekiyor. Mo Williams'ın kötü performansına rağmen hatrı sayılır süre alamamıştı. Bu maçta uzun süre Williams ile beraber oynadılar. 3-4'lük 3 sayı isabeti ve son ikisi en önemli zamanlarda.

Peki hücumda sürekli LeBron'un eline bakan Cleveland için Mo Williams'ın kaydettiği 24 sayıya ve Ilgauskas'ın 16 sayıya ne demeli? Bu da çok çok önemli bir olay. Çünkü artık Cavsli oyuncularda ciddi bir korkaklık, potaya gidememe baş göstermişti. LeBron da bundan en çok zarar gören isimdi. Hem onun için hem de takım için iyi bir gelişme.

Tabi sırf bunlar taşımadı seriyi 3-2'ye. Orlando'daki bazı gelişmeler de etkili oldu açıkçası. Alston ve Lewis'in düşük yüzdeli şutları, Howard'ın cesurca yaptığı fauller, Courtney Lee'nin önceki maçlardaki gibi aktif olamaması... diye gider diyip yazıyı tamamlayalım yoksa yeterince sıkıcı bir yazı oldu zaten.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Erken konuşmayalım ama...

Erken konuşmak istemem ama sanırım bu sezon LeBron için erken. Takımın hepsinin bu kadar formda ve dolu olduğu bir sezonda konferans finalinde veda etmek üzücü olur. Her ne kadar bu cümleler çok karamsar olsa da seri 7. maça kadar uzar büyük ihtimal. Ama böyle giderse isterse 10. maça kadar uzasın neye yarar.

Lafı daha fazla uzatmak istemiyorum. Yeterince gerginim bu maç için de yazı yazmasak ne olur sanki.

Maçın özeti olan iki fotoğraf da aşağıda buyrun:


24 Mayıs 2009 Pazar

Hedef farkı

20 Mayıs'taki finalde hepimizin aklından geçmiştir Galatasaray'ın aldığı UEFA Kupası. O kupadan hemen sonra yangından mal kaçırır gibi gitmişti Fatih Terim Avrupa'ya. Hedefleri vardı ve UEFA Kupası onun için iyi bir reklamdı. İtalya macerasını tartışmak değil benim niyetim. Zira kendini İtalya'da kısa 1,5 senede iyi manada tanıttı ve son günlerini Milan gibi dünya devi bir kulüpte geçirdi. Yönetim Ancelotti'yi göreve getirmek için kovdu Terim'i. Yoksa başarısız sonuçlar hikaye. Öyle olsaydı zaten 2001'den beri Ancelotti'yi 3 defa kovarlardı.

Peki Terim ne yaptı sonra? Sene sonu Galatasaray şampiyon olmuştu Lucescu'yla. Ama Terim'in başına gelenlerin aynısı Lucescu'nun başına geldi. Terim'i getirmek isteyen Özhan Canaydın başkanlığa gelince Luce'ye kapıyı gösterdi.

2 yıllık Beşiktaş macerasından sonra Lucescu Shaktar'ın başına geçti. O zamanlar kendisini pek takip etmiyorduk ama o günden belliymiş bir şeyler planladığı. Lucescu 2004 yılından beri yani 5 yıldır Ukrayna takımının başında. Son gördüğümüz maçta da oynattığı futbol mini Barcelona gibi sanki. Oyuncular görevinin dışında ya da istemeden bir şey yapmıyor. Yaptığı paslar, koşular hepsi önceden programlanmış gibi. Romanyalı sanki Hiddink zihni ile üretmiş bunları. Oynattığı futbol ve kazandığı bu başarı kendisi için yeterli sanılabilir. Ancak gözünü Şampiyonlar Ligi'ne çevirmiş Lucescu. "Şampiyonlar Ligi'nde ilerleme kat etmeliyiz" diyor. Halbuki kendisi sözleşmesini yenilemeyip gitmek istese çoktan Avrupa'nın büyük kulüplerinden bir tanesine gidebilirdi. Ama yapmadı. Baştan sona kendisinin kurduğu sistemin meyvelerini sonuna kadar almak istedi ve doğrusunu yaptı.

Acaba Fatih Terim Galatasaray'ın başında iken UEFA Kupası'nı almayı hiç aklından geçirdi mi? Ya da kupayı aldıktan sonra Galatasaray'la beraber alacağı başarıları planladı mı? Sanmıyorum. Ve galiba bu da aynı kulüp başkanları gibi Türk teknik direktörlerinin bir sorunu: gelecek planlaması.

Kalır mı?

Konyaspor'un 6 puanlık(!) maçlarından bir tanesi bugün Fenerbahçe'ye karşı. Malum bir klişe vardır: teknik direktörünü değiştiren takım ilk hafta kazanır, ikinci hafta berabere kalır, sonra düşüşe geçer. Özellikle Türkiye'de pek rastlanır böyle olaylara.

Konya da geçenlerde Ünal Karaman ile anlaştı. Ünal hoca ve Konya yönetimi zaten her daim anlaşmaya meyilli. Ünal'ın Konyalı olması bunda bir numaralı etken. Neyse konumuz bu değil çünkü ben bu teknik direktör değişimlerine takılmayı pek sevmiyorum malum ülkemiz şartları...

Fenerbahçe düşüşte olan bir ekip bunu biliyoruz. Saçma puan kayıpları ve işbilmezlikle buraya kadar geldiler. Fenerbahçe'nin Konyaspor'a karşı Kadıköy ortalaması 4 gol. Ama Konya hiç bu kadar önemli maç için Kadıköy' gelmedi. Tabi geldiğinde de Fener hiç bu kadar kötü değildi. Konya bu maçtan puan almak zorunda. Son hafta Ankaraspor'u yeneceğini düşünüyorum. Ama kalmak için yeterli olmayacaktır. Zira Konyaspor'dan çok daha özveriyle oynayan takımlar var.

Futbolun duygusal yanı

Galatasaray, Glasgow Rangers ve Blackburn Rovers takımlarında geçti kariyeri. Galatasaray'da UEFA'yı kaldıran kadroda yoktu maalesef. O senenin devre arasında gitmişti İskoçya'ya. Yine de Galatasaray'la 6 lig, 4 kupa şampiyonluğu var 9 senede. Rangers'ta ise 1,5 senede 1 lig, 1 de İskoç kupası kaldırmışlığı var.

2001 yılından beri Blackburn'de oynuyor. Tugay'ın kariyerinin de bir sonu olacaktı mutlaka. O gün bugün. Taraftarlar ve Blackburn camiası Tugay'a veda edecek West Brom maçıyla. Biz de kendisine geri kalan hayatında başarılar diliyoruz. Bakarsınız bir gün kaldıramadığı UEFA'yı Galatasaray'ın başında kaldırır...

Paolo Maldini de futbolu bıraktığını açıklamıştı sezon içinde. Bugün kendisinin pek aşina olduğu San Siro'daki son maçına çıkacak. Muhtemelen gözyaşları içerisinde veda edecektir kırmızı-siyah formaya. Kendisine geri kalan hayatında mutluluklar diliyoruz.

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Son nefeste

Müthiş maçtı kesinlikle. Bu Cavs insanı deli eder çıldırtır ama gerçekten heyecan doruktaydı. Maçın başında kontrol her zaman olduğu gibi ev sahibindeydi. 2. çeyrekte bir ara Stan Van Gundy mola aldığında skor 43-20 idi maçın en farklı skoru yani. Sonrasında hepimiz az çok Orlando'nun farkı kapatacağını tahmin ediyorduk ama son 7 dakikanın başa baş geçeceğini çoğu kimse tahmin edemezdi. Velhasıl takım bütün olarak göçtü 3. çeyrekte. Mo Williams tüm sezonun sempatisini 10-15 dakikada harcayacaktı son çeyrekte patlamasaydı.

Sorunlar her zaman olur ama bunun üstesinden gelmek bazen çok kolay olur. Bu sabah olmadı işte. Williams, LeBron, Varejao derken bütün takım rakibe çalıştı. Maçı en çok isteyense ne LeBron ne de Mike Brown'dı. En çok isteyen isim Delonte West idi. Maçın kilitlendiği bölümlerde pasları ve şutları ile takımı sürükledi adeta. Sayısal manada bunu göremeyebiliriz ama mental olarak takım liderliğini -istemeden de olsa- üstlendi. LeBron 42 dakika oynarken kendisi 45 dakika süre aldı.

Son 7 dakikadaki 7 sayısı olmasa mağlubiyetin en büyük mimarı olacaktı Maurice Williams. 42 dakika sahada kalıp bu kadar verimsiz olan oyuncu çok azdır. Mike Brown ise Williams'ı o haliyle bile sahada tutup Daniel Gibson'ı hiç oyuna almadı. İlginç bir karar. Koçların kararı tabi ki doğruya en yakındır. Zira oyuncunun antremandaki durumunu, form grafiğini, mental olarak hazır olup olmamasını bizim bilmemiz olanaksız. Ama yine de bazı anlarda Mo-Will saç baş yoldurdu. 21 şut deneyip 7 defa isabet buldu.

Gelelim Orlando cephesine yani Hidayet'e. Maç başında Lewis ve Hido beklenilenin bile çok çok altında oynadılar. Uzun süre sayı atamadılar. Sonrasında biraz açıldılar. Hele Hidayet az daha maçı kurtarıyordu hatta elinden geleni yaptı kurtarmak için. Dwight bir süre sahada gezindi durdu. İlk maçtaki 30 sayıdan eser yoktu. Maç bittikten sonra baktım 18 ribaund almış. Maçta takibi zordu tabi :) Cleveland'da Mo Williams ne kadar maçı vermeye zorladıysa Orlando'da da Alston çok zorladı. Ama Van Gundy o kadar sabredemedi.

Son söz olarak da son şuttan bahsedelim. Hido takımının maçtaki en önemli sayılarının yani son 5 sayısının altına imzasını koydu. Son şutundan sonra rakibe 1 saniyelik şans tanıdı. LeBron ise gerçekten muazzam attı üçlüğü. Sadece ben değil muhtemelen Mike Brown bile beklemiyordur girmesini. Sonrasında tabi sabah sabah evi dağıttık sevinçten. Şunu da unutmamak lazım; önemli olan kazanmaktı, yarışmak değil.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Bu son olsun

Seneye büyük ihtimal futboldan elini eteğini çekecek olan Alex Ferguson'un -umarım- son kez Premier League kupasını kaldırışı

City nereye böyle?

Araplar alalı beri fantezi peşinde koşan Manchester City şu an hüsrana uğramış durumda. Milyon poundlar döküldü orta seviyeli futbolculara. Nigel de Jong, Shay Given, Craig Bellamy, Wayne Bridge. Şimdi ise 10. sıradalar. Geçen hafta Tottenham'a 2-1 yenilince Avrupa hayalleri suya düştü. Artık sadece EPL, League Cup ve FA Cup için yıldız futbolcu getiremezler. Onun yerine EPL'nin orta sıralarına hükmeden ancak büyük takımlarda oynamaya müsait olmayan oyuncuları alsalar kendileri için iyi olacak. Tabi makul fiyatlara. Yoksa kısa sürede Araplar bu işte pek kârın olmadığını anlarlarsa City bir başına kalır ortada...

Ah Denver!

Bu sabahki maçı canlı izleyenlerdendim. Heyecan ve kalite çok üst seviyedeydi. Bir konferans finaline yakışan maçtı diyebiliriz. Maçın ilk yarısı 55-54 sonuçlandı Lakers lehine. İkinci yarı ise fark bir anlık 7'ye çıktı onun haricinde hep başa baş geçti. Carmelo'nun müthiş yüzdesi ve mücadelesine karşılık Kobe'nin imkansız şutları vardı. Ama son saniyelere kadar böyleydi. Chris Andersen'i de tebrik etmek lazım gerçekten çok mücadele etti. "Bird man" lakabının hakkını verdi sayılır.
Gelelim sona. Son hücum tam Denver'a gelecekken Kenyon Martin'in çok çok gereksiz faulü, mola sonrası Anthony Carter'ın tecrübesine rağmen yaptığı o cahilce hata... Belki fauller Kobe haricinde birine yapılsaydı maç gelebilirdi ancak olmuyor işte. Fark 3 olduğunda 5 saniye kalmıştı. Kaan Kural'ın da söylediği gibi taktik faul yaptırmayı pek tercih etmeyen Phil Jackson faul yaptırdı JR Smith'e. JR, ilkini atıp ikincisini kaçırmasına rağmen Denver uzunları, ribaundu Kobe'ye kaptırdı ve maç sona erdi. Olmayacak sonuç oldu. Maç boyu kontrol Denver'daydı halbuki. Ama bize şunu söylediler aslında: Lakers Staples'ta kaybedebilir. Biz de bunu umacağız seri bitene dek.

19 Mayıs 2009 Salı

Yaramazlar

Batuhan ve Engin, Es-es'in iki yaramaz çocuğu. Batuhan geçtiğimiz haftaya kadar kadro dışıydı Fener maçından sonraki davranışı sebebiyle. Engin ise sürekli takımdan herhangi biriyle kavga çıkaran egoist bir genç. Son kavgası Youla ile olmuştu.

Bu pazar çok önemli bir maçları vardı Konyaspor ile. Ligin en önemli maçıydı iki takım için de. Yenen ligde kalıyor, kaybeden düşüyor, berabere olursa ikisinin de şansı devam ediyordu. Konya ekibi öne geçmesine rağmen üst üste iki gol yiyince 32 haftanın alın terleri(!) boşa gidiyordu. Goller Batuhan ve Engin'den. Rıza hoca ne der bilemiyorum ama ne olursa olsun bu çocuklar yüzünden ligde kalacak.

Konyaspor'a Bank Asya'da, Es-es'e Süper Lig'de başarılar...

12 Mayıs 2009 Salı

"Kontrat sorunlusu Tevez Liverpool ile flört ediyor"



Başlığımız Football Manager'ın Türkçe versiyonundan. Kontratını yenilemeyen ve başka kulüplerle görüşen futbolcular için kullanılıyordu oyunda. Ama Tevez için bu doğru sayılmaz. Tevez kalmak istemesine rağmen kulüpten sözleşme teklifi gelmediğini belirtmişti geçtiğimiz günlerde yaptığı konuşmada.

Yine o konuşmada İngiltere'nin yerine -İspanya dahil- hiçbir ligde forma giymeyeceğini söylemişti. Bugün ise "Liverpool ve Kop tribünü için oynamak isterim" demiş bir radyo programında.

Ne diyelim bekleyip göreceğiz.

Denver finali erteledi


Dallas karşısında seride 3-0 önde olan Denver dün geceki maçı kaybederek konferans finalini erteledi. Dallas'ta 44 sayıyla Nowitzki maçın yıldızıydı. Ancak bu galibiyetin Denver'ı pek etkilemeyeceğini düşünüyorum. 5. maçta işi bitirirler.

Bu geceki diğer maçta ise Atlanta Hawks, 2009 NBA play-offlarına veda etti. Lig 1.si Cleveland karşısında zaten pek şansı bulunmayan Atlanta, 4. maçı da kendi evinde kaybedince seri 4-0 bitti. LeBron'un 27, D. West'in 21 sayısı galibiyeti getirdi.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Houston başa döndü

İlk başta Lakers'ın saha avantajını ortadan kaldırmasıyla bizi şaşırttıktan sonra kendi evinde de bir maç kaybeden Houston Rockets 4. maçı kazanarak seriyi 2-2 yaptı. Üstelik oldukça rahattı. Maç ne kadar 12 sayı farkla da bitse ilk yarı 27, 3. çeyrek 29 sayı farkla bitmişti. Skor olarak da bir diğer ayrıntı son çeyrekte 33-16'lık bir Lakers üstünlüğü olmasıydı.

Peki bu müthiş zaferin baş mimarı kimdi? Yao Ming sakatlanmıştı, T-Mac zaten yılın yarısını sakat geçiren bir isim. Artest de 8 sayıda kaldığına göre... Sürpriz bir isim, Aaron Brooks, 34 sayıyla maçın en skorer ismiydi. Olağanüstü savunması ve beklenmedik hücum katkısıyla Shane Battier elbette takımdaki 2. en iyiydi.

Sözü uzatmadan Orlando-Boston serisine getireyim. Chicago serisinden yaralı çıkan Boston kimse tarafından favori gösterilmiyordu ancak 2-2 yaptılar skoru. Yine son saniye, bu kez Glen Davis.

Bu gece ise iki seri büyük olasılıkla bitecek. LeBron ve saz arkadaşlarına başarılar...

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Stressiz geçen bir gün daha


Puan yükseltme maçında kazanan Liverpool oldu 3-0'la. Gerrard'ın 2 golü ve Babel'in tek golü var. Benitez için en stressiz maçlardan biriydi. Artık ligi çevirmek için şans falan yok. Man Utd aynı rahatlıkla Manchester derbisini alacaktır. Onlar da artık ufaktan ECC'yi düşünmeye başlasınlar. Zira karşılarında yılın 1 numaralı takımı olacak.

Uzun zamandır sakatlık veya başka sebepler yüzünden piyasada görünmeyen Torres hem ilk golün asistini yaptı hem de penaltıyı yaptırdı. 72. dakikada yerini Babel'e bıraktı.

Maç ile ilgili bir diğer ayrıntı da çoğu penaltıda kalecinin soluna atan Gerrard'ın bu kez kalecinin sağına attığıydı. Penaltıyı kaleci iyi kurtardı ama top önüne düşünce tamamlamayı da bildi.

Bir de Guardian Football'un canlı anlatım servisinde denk geldim. Bu sezonki Liverpool gollerini zaman aralıklarına bölmüşler. Dikkatimi çekti hemen buraya aktarayım:

Times of Liverpool goals:
0-15 mins = 5
16-30 mins = 7
31-45 mins = 14
46-60 mins = 9
61-75 mins = 11
76-90 mins = 25

Düşenin dostu olmaz


Ligin en az bütçeyle kurulmuş takımı ya da ligin tek üniversite takımı idi Selçuk. Bilet fiyatları oldukça düşüktü ve tam olarak üniversitelilere hitap ediyordu. Kampüsün içindeki spor salonu ve cazip bilet fiyatlarından başka neye gerek vardı ki. Bu avantajından da oldukça faydalandı. Sezonun büyük çoğunluğunda iç saha maçları başa baş ve seyir zevki üst seviyede geçiyordu. Alınan mağlubiyetler pek önemsenmiyordu çünkü düşmeye aday 5-6 takım mücadele ediyordu. Bir ara 5 maçta 4 galibiyet serisi yakalandı. Başı KSK sonu Oyak Reno maçı. Aliağa zaten serbest düşüşte, Kepez de Aliağa'ya ikram yapmaktan çekinmiyordu. Tüm oyuncular psikolojik olarak ligi bıraktılar o an. Çünkü Aliağa'nın o durumdan geri gelecek mecali falan yoktu. Sonra da bizim serbest düşüş...

Bugünkü maçlar için klasik maç muhabbetlerine girmeye gerek yok. Oyak maçına kadar yenileceğini bilse dahi alın terini ortaya koyan takım ne yazık ki son 5 maçta en ufak bir direnç gösteremedi. Bu takım, bu rezil hali hak etmiyordu. Keşke daha iyi yerde olabilseydi.

Büyük ihtimalle bu yazım Selçuk Üniversitesi ile ilgili son yazı olacak. Seneye zaten yoğun sınav temposu var bir de gidip TB2L'yi takip edecek durumum olmayacak. Bir önceki cümle oldukça iyimserdi. Çünkü eğer Selçuk, kulübü kapatmazsa 2. ligde zor günler bekliyor olacak. Bildiğiniz üzere sponsorlar paranın olduğu yerde olurlar. Sözleşmesini yenilemeye yanaşmayan Mutlu Akü'nün yerine sponsor bulunamadığı takdirde kepenk iner. Bu durumda başlığa bakmak lazım: düşenin dostu olmaz. Öyle olunca da bizim Selçuk efsanesi tarihin tozlu raflarına karışmış olur.

7 Mayıs 2009 Perşembe

Kazanan bir kez daha futbol oldu

Dünkü maçın her türlü analizini çeşitli forumlardan okumuşsunuzdur zaten. Ancak ben de fikirlerimi belirtmek istiyorum.

Man Utd-Barcelona finali hiç şüphesiz hem UEFA'nın hem de futbolseverlerin istediği bir finaldi. UEFA da kuraları bu doğrultuda çekti tabi ki. Ancak Chelsea ve Hiddink hesapta yoktu. Hiddink kuşkusuz şu anki teknik direktörler arasında teknik analiz ve taktiksel anlayışı sahaya dökme açısından dünyada bir numara! Önce formda bir Liverpool, sonra da parmak ısırtan, oynadığı oyunla başka gezegenlere atfedilen Barcelona... Tabi ki Barcelona, Real Madrid maçındaki kadar rahat olamayacaktı ama bu kadar da mağdur duruma düşeceklerini tahmin etmiyordum.

Neyse adalet yerini buldu. Son 20-30 yılın en iyi futbolunu oynayan takım son dakika golüyle ve hakemin zoruyla da olsa finale çıkmayı başardı. Finalde de Barça'yı tutacağımdan şüpheniz olmasın.

Bir de Sabri... pardon Alves'i kınıyorum oynadığı futboldan dolayı...

5 Mayıs 2009 Salı

Sami Hyypia

35 yaşındaki emektar futbolcunun 10. sezonuydu bu sene Liverpool'da. Yıllar boyu Liverpool defansı denince akla gelen iki isimden biriydi Carragher'la beraber. Şimdi Leverkusen ile anlaşmış iki yıllığına. Sanıyorum kariyerini orada bitirecektir. Ama mutlaka Anfield'a gelip bir jübile maçı yapması gerek. Kendisine Leverkusen'de ve geri kalan hayatında başarılar diliyorum.

Güle güle Sami Hyypia...

Lakers'ı düz ovada avlarlar...

Houston serinin ilk maçında Los Angeles'ta Lakers'ı 100-92 mağlup ederek 1-0 öne geçti. Yao Ming, Artest ve Aaron Brooks toplam 68 sayı atarak galibiyette önemli rol oynamışlar. Play-offlarda Lakers'ın 2. mağlubiyeti ve yarı finallerin ilk sürprizi diyebiliriz. Zira Orlando'nun Boston'ı mağlup etmesi sürpriz sayılmıyor şu an.

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Devir-teslim

Haftasonu Championship'te normal sezon bitti. Wolverhampton Wanderers ya da diğer adıyla 'Wolves' zaten garantilemişti. Bunun yanında 2. olan Birmingham da EPL'ye çıkmaya hak kazandı.

3, 4, 5 ve 6. sıradaki takımlar (Sheffield, Reading, Burnley, Preston) da play-off oynayacak ve EPL'ye gidecek 3. takım da belli olacak.

Peki önümüzdeki sezon onların yerine kimler Championship'te mücadele edecek?

1- West Bromwich Albion (28): 12. haftadan beri ligde 20. olan West Brom'un çoğu kişiye göre hiç şansı yok. Doğrusu haksız sayılmazlar. Bu kadar hafta rölantide bekleyip son 3 hafta 3 galibiyet alma ihtimali yok.
Kalan maçlar: Wigan, Liverpool, Blackburn (A)

2- Middlesbrough (31): Tuncay'ın takımı olarak aklımızda kalan M'boro ise 19. haftadan beri düşme tehlikesi ile boğuşuyor. Matematiksel olarak şansları hala var ancak bu istikrarsızlık ve isteksizlik onları 2. favori haline getiriyor.
Kalan maçlar: Newcastle (A), Aston Villa, West Ham (A)

3- Newcastle United (31): İnişli çıkışlı bir grafik çizen Newcastle'ın bu hale düşeceği hiç kimsenin aklına gelmezdi aynı Middlesbrough gibi. Kadro olarak da birçok takımı geride bırakan Newcastle'ı geçtiğimiz haftalarda teknik direktörlüğe gelen Alan Shearer da kurtaramadı. Bu haftaki Middlesbrough maçını kazandıkları takdirde kalmayı hak edebilirler.
Kalan maçlar: Middlesbrough, Fulham, Aston Villa (A)
4- Hull City (34): Sezonun hemen başında ilk 10'a girmişlerdi. Lige yeni katılan bir ekip için oldukça üst düzey bir başarıydı. Ancak sonrasında başarısızlıklar aldı başını gitti. En son düşme hattının hemen üstünde kendine yer buldu Hull. Eminim şu an ligin ilk yarısında aldıkları puanların her birine şükrediyorlardır. Ligde kalırlarsa muhtemelen 3-4 puan farkı ile kalacaklar. Diğer takımlardan bir fazla avantajı da kalan maç sayısının 4 olması. Gerçi biri Man Utd ile. Nasıl bir avantajsa...
Kalan maçlar: Aston Villa (A), Stoke, Bolton (A), ManU

5- Sunderland (35): Hull'un hemen üstünde duran Sunderland'in ayrıca bir maç fazlası da var Hull'dan. Fikstür olarak iddiasız 2 takımla ve Chelsea'yle oynayacaklar. İlk iki maçtan 4 puan kaptıkları takdirde ligde kalırlar.
Kalan maçlar: Bolton (A), Portsmouth (A), Chelsea

6- Blackburn (37): Aslında Blackburn bundan sonra maç kazanamasa dahi ligde kalır büyük ihtimal. Ama biz yine de ligde kalmasını hesaplayalım. Tugay'ı yedek takıma yolladılar ya sırf o yüzden düşmelerini de istiyorum aslında...
Kalan maçlar: Portsmouth, Chelsea (A), West Brom